Küçük kurbaa


Küçük kurbaa, küçük kurbaa,
Kuyruğun nerede?
Kuyruğum yok, kuyruğum yok,
Yüzerim derede.

Küçük kurbaa, küçük kurbaa,
Bacağın nerede?Bacağım yok, bacağım yok
Pişiyor tencerede!!!

Allah Allah bu şarkı böyle değildi, evet haklısınız değildi. Çocukken hepimize öğretilen küçük kurbağa şarkısı da kurbağa neslinin tükenmeye başlamasıyla tarih sayfalarında kalacak gibi.
Nasıl olur demeyin. Maalesef ki doğru. Lüks lokantaların mönülerinde yer alan kurbağa bacağı nedeniyle kurbağa nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya. Fransızların, lezzetli yiyeceğimiz diye lanse ettiği kurbağa bacağı yeme sapkınlığı tüm dünyada hızla yayılırken, ekolojik dengeyi de bozduklarının farkında değiller. Bilinçsizce yapılan tüm avlanmalar gibi kurbağa avcılığındaki bilinçsizlikte dünyada 100 türün yok olmasına neden olmuş. Adelaide Üniversitesi’nin yaptığı araştırmaya göre yılda 200 milyon ile bir milyar kurbağa yenmekteymiş. Bir yayın organının açıklamasına göre kurbağa bacağı ile beslenmek çağdaşlık simgesiymiş. Hangi çağdaşlığın simgesi bu böyle.

Aslında nesillerinin yok olmasındaki bir diğer faktör de dünya üzerindeki bataklıkların kuruması. Bataklıkların kurumasındaki en önemli etkenler ise küresel ısınma, çevre kirliliği ve hepsinden önemlisi de insanlar eliyle bu bataklıkların kurutularak yok edilmesi. Balıkçılıkta uygulanan çiftlik üretimi aslında kurbağa üretiminde de uygulanabilir bir yöntem olabilir. Özel çiftlikler kurup burada yenebilecek kurbağa üretimi yapılabilir. Böylece doğal ortamdaki kurbağalar da nesillerini devam ettirme şansına sahip olurlar. Bilinçsizce avlanmanın da önüne geçilmiş olur.
İnsanoğlu eko-sistemde her gün yeni bir hayat zincirinin halkasını kırarak kendi sonuna doğru büyük bir hızla ilerliyor.

Belki bizler şarkısını söylediğimiz küçük kurbağayı birkaç kez görme şansına sahip olmuş olabiliriz. Ama bizden sonra gelenlerin böyle bir şansa sahip olacağını düşünmüyorum. Zaten onlara bu şarkıyı söylemek de anlamsız gelecektir.

Küçük kurbaaa, küçük kurbaaa,
Ne oldu sana böyle…
Continue >>>

Anadolu Ninnileri


Ninni denince aklımıza hemen uyku gelir. Kim sevmez ki uykuyu, ya çocukluğumuzdaki gibi ninniyle uyumak, ne yalan ben hala çok severim. Belki de bugünden sıyrılıp yıllar öncesine çocukluğuma döndüğüm içindir, bilmiyorum. Ama bildiğim kulağımda annemin sesi saçımı okşayarak beni uyuttuğu zamanki duyduğum huzuru hiç birşeye değişmeyeceğimdir.
Günümüzde ninniler eskisi gibi popüler olmasada, eskimiş olsalarda hala ninniyle büyüyen bebekler var ki bunlar şanslı olanları. Özellikle Anadolu’da hala yaygın olarak ninniler söylenmekteymiş.Birkaç kadim Anadolu ninnisi buldum sizler için, hem okuyun hem de başınızı yastığa koyup mışıl mışıl uyuyun diye. Allah rahatlık versin.

Oğlandır avuk
Başında kavuk
Oğlana kurban
Bir sürü tavuk
Oğlandır amış
Başında kamış
Oğlana kurban
Bir sürü camış
---

Ninni de ninni ninnice
Bol soğanlı börülce
Yesin benim oğlum doyunca
Mini mini yavrum ninni
Dandini dandini dan ister
Bey babasından don ister
Basmadan beğenmez oğlum
Kadifeden don ister
---
Lımbılı balam lımbılı
Hırdaca balam hırdaca
Dağda erikler, hırdaca ferikler
Balama kurban
Pumpili ferikler
---
Ak güvercin, gök güvercin
Kanatları mercin mercin
Sen oku da benim kuzum
Baban öder harcın
---
Tapşini kızım tapşini
Gel babası öp şunu
Topla bahçenin taşını
Yar komşunun gül başını
---
Yaylaların boz yılanı
Akar bulanı bulanı
Anasının ak doğanı
Ninni kuzum, ninni yavrem
---

Herini kızım hürini kızım
Müftü paşa’nın gelini kızım
Müftü paşa’ya vermem dedim
Seraskerin gelini kızım
Seraskerden nişan gelir
Ordu ile paşa gelir
Sırma ile puşu gelir
Kızıma kızıma ah benim, güzel kızıma
Pullu duvaklar yüzüne!!!
Continue >>>

Hakkını öldür üstüne de yiğidi ye...


Pazar gününe bir şey kalmadı, sonunda dananın kuyruğu kopacak. Ak koyun kara koyun çıkacak ortaya.

Haber kanallarından izlediğim kadarıyla tüm parti liderleri mitingleri için gittikleri illerde coşkulu bir kalabalık tarafından karşılanıyorlar. AKP mitingi dolu, CHP mitingi dolu, MHP mitingi dolu, Saadet Partisinin mitingleri aynı durumda. Benim anlayamadığım olay gittikleri illerin çoğu büyükşehir kapsamında değil, nüfus sayısı ne kadar olabilir ki?

Diyelim ki X ilinde a partisinin mitingi var bakıyorsunuz ortalık kıyamet günü gibi, b partisi başka bir gün aynı ilde miting yapıyor yine mahşeri bir kalabalık, şaşılacak durum. Miting günü gelen partinin yandaşları çevre illerden mi taşınıyorlar, yoksa millet aaa bak ilimize bilmem kim gelmiş gidip bi görelim, bakalım neler anlatacak mantığıyla mı gidip alanlarda kalabalık yapıyorlar, yoksa kararsızlar da hangi liderin ağzı iyi laf yaparsa ona oy veririz diye mi düşünüyorlar, şu evde boş boş oturup o kadın programı senin bu kadın programı benim dolaşanların kafa yapısına sahip bir anlayış içinde o miting senin bu miting benim dolaşıyorlar mı anlayabilmiş değilim, anlayan varsa, bilen varsa hayrına bana da bir anlatsın şunun doğrusunu, kafayı yiyeceğim valla.

Eğer durum böyle ise pazartesi sabahı neler olacak, nasıl bir güne uyanacağız tahmin bile edemiyorum. Çünkü meydanları dolduran o kalabalığı kendi partizanı sanıp aldananların vay haline, büyük bir hezimet yaşacaklar demektir. Yok durum tersi bir durumsa zaten liderlerin az çok tahminleri doğru çıkacaktır.

Zaten hangi ilde, hangi ilçede kimin kazanacağı kesin olanlar dışındakiler büyük bir sürpriz yaşayabilir, ya da aynı düzene devam diyen halk koyun gibi güdülmeye razı olabilir.
Pazar günü söz hakkı da mühür de halkın elinde. Aylardır devam eden çekişmelere, yarışa son noktayı koyacak olanlar umarım ki her şeyi akıl süzgeçlerinden çok iyi geçirerek kararlarını verirler.

Ünlü bir yazarın dediği gibi “her ülke halkı müstahak olduğu şekilde yönetilir” sözünü mü doğrulayacağız bilmiyorum. Ancak ben Türk halkının bunları hak ettiği görüşünde değilim, bu şekilde yönetilmek istediğine inanmak istemiyorum. Halkımız soyguncularla, ali kıran baş kesen zihniyete sahip kafalarla yönetilmeyi hak etmiyor.

Sandıklar açılıp sonuçlar gelmeye başlayınca televizyonları başında sabırsızlanarak bekleyenlerden sevinende olacak, üzülende, pişman olanda, helal olsun diyende olacaktır. Ama sonuç ne olursa olsun vicdanı rahat olacak mı önemli olan bu. Eğere akşam sonuçlar açıklanmaya başlayınca koltuğunda vicdanı rahat olarak oturabiliyorsa ne mutlu ona. Ama yok keşke o partiye vermeseydim bak diğeri de epey oy almış diyeceksen o başka.

Pazar günü mühür kimdeyse sultan odur misali seçmenler sandıklara gidecek, ya eşek ölür kalır eseri diyecek, ya da eşeklik bakidir deyip yola aynı düzende devam edecek.

Son söz olarak atalarımız ne demiş yiğidi öldür hakkını yok yok böyle değildi, hakkını öldür üstüne de yiğidi ye. Evet şimdi oldu aynen böyleydi. Ne alaka ben de anlamadım ama neyse cuk oturdu valla.
Continue >>>

Çocuk Ruhum


Yıllar geçti hep aynıyım ben, hiç değişmedim. Hala biraz deli, hala biraz çocuk. Eskimek bilmiyor muyum nedir!

Hayallerim de, umutlarım da hala taptaze, yepyeni. Gözlerim geceleri hala ışıl ışıl yanan yıldızlarda. Gündüzleri gökyüzünde, uçsuz bucaksız sınırsız mavilikte. Yüreğim kocaman, sevgi dolu. Ruhum çocuk, uçurtma peşinde koşan yaramaz bir çocuk.

Sen sevgilim koca adam gibi durma karşımda, biraz çocuk ol. Kimse suçlamaz seni çocukça davranınca. Susma hadi konuş benimle. Sen de bak gözlerime ışıl ışıl yanan yıldızlar gibi. İçinden gelen tüm sevda sözlerini söyle bana. Yalnızlığını paylaş benimle.

Hadi tut elimi, bak uçurtma havalandı, yakalayalım kuyruğundan. Koşalım peşi sıra. Boğuluyorum suskunluğunda, çiçekler getir bana. Bak ruhum hala çocuk, dök misketlerini yere.

Ara sıra saçımı okşa.

Sen misin elimi tutan yoksa Azrail mi? Gitmek istemiyorum. Bırakma beni, içim titriyor, n’oluyor? Ben daha büyümedim ki. Küçücük bir çocuk ruhum benim. Yüreğim kabarıyor içime sığmıyor, nefesim daralıyor. Hava mı soğudu ne? Üşüyorum. Sarıl bana. Galiba gidiyorum. Azrail tuttu elimi. Dur misketlerim kaldı, ayıcığım kaldı. Onlar olmadan gidemem ben üşürüm oralarda. Hem daha akşam olmadı, gün batmadı. Gideceksem akşam üstü gün batımından sonra gitmeliyim.

Tut elimi canım, beni bırakma. Güneşe yol alalım birlikte.
Continue >>>

AKP Sloganları


AK Parti seçim hazırlıklarına yeni sloganlarıyla başlamıştı. Neydi bunlar, şöyle bir hatırlarsak, gerçi hergün göre göre millet ezberledi ayrı mesele ama yinede hatırlatayım istedim. "Büyük düşün sen Türkiye'sin", "İşimiz hizmet, gücümüz millet" haa bir de şu meşhur şarkıları "Beraber yürüdük biz bu yollarda"... Sizin o yolları kiminle yürüdüğünüzü herkes çok iyi biliyor ya hadi neyse.

Bunlar AKP'nin seçim mitinglerinde kullandığı sloganları. Ne kadar da klişeleşmiş, eskimiş hiç AKP ruhunu vizyonunu, misyonunu yansıtmayan şeyler. Ancak geçenlerde gazetelere şöyle bir göz gezdirirken Sayın Fahrettin Fidan AK Parti için hazırladığı yeni sloganlara rastladım. Tek kelimeyle harika, muhteşem olmuşlar, bu nasıl bir zeka örneğidir ki tam AKP zihniyetini yansıtıyorlar, ağzına kalemine sağlık Fahrettin Fidan. Şimdi belki kaçırmış olanlarınız vardır diye sizlere aynen aktarıyorum bu sloganları. Yorum size kalmış.

-"İstemiyorsan para vermek kömüre, bulgura, soğana; Hiç düşünme ey vatandaş, oylar direkman! Erdoğan'a"

-"İstiyorsan dolu file, dolu kiler, dolu cep; Daha ne düşünüyorsun be muhterem, işte karşında Recep"

-"İçeride allame, dışarıda eli maşalı, Rabbin lütfudur bize Kasımpaşalı"

-"O Türkiye sevdalısıdır, yüreği Türkiye için çarpar, Dokunma omuzuna, adamı fena çarpar"

-"O pırıl pırıl, sütten çıkmış ak kaşıktır, yüzde 47 ne ki, ona dünya aşıktır!"

-"İşimiz hizmet, gücümüz millet, Yapma muhalefet, etme adamı illet"

-"Ötekileri geç bi kalem, hepsini unut, Oylar Receb'e, unutma parolamız; van minut"

Evet seçimlere çok az bir süre kaldı, ama AKP oy oranını arttırmak istiyorsa hemen tez elden yeni sloganları bastırsın mitinglerde bunları kullansın. Bakın görün nasıl oy patlaması yaşanır.
Continue >>>

Maymun kadar aklımız olsa


Şu maymunlar akıllı hayvanlar vesselam.
Her ne kadar TÜBİTAK "derginin kapağını değiştirmedik, Darwin ve Evrim Teorisi'ne sansür uygulamadık, aslında 200. doğum yılında onun için özel bir sayı çıkaracağız, arkadaşımız kendi insiyatifini kullanmış kapağı değiştirmiş" diye bir açıklama yaptılar yapmasına da, pek inandırıcı gelmedi ve üstüne üstelik tüm dünyadaki sayılı bilim merkezlerinin de tepkilerini üzerlerine çekmekten kurtulamadılar.
Modern çağda hala maymundan mı geldik tartışmaları yaşana dursun, bence maymundan mı geldik bilmem amma maymuna doğru gittiğimiz ve insan oğlu insan olarak bir maymun kadar olamadığımız kesin.

Sen kalk Allah'ın maymunu dişlerini temizlemek için parka ziyarete gelenlerden düşen saç telini diş ipi niyetine kullan. Şimdi herkes elini vicdanına koyup söylesin kaçımız diş ipi kullanıyoruz yada kullanmasını biliyoruz, çocuklarımıza öğretiyoruz. Bir, iki, üç çok olmadığı kesin.Ama maymunlar diş ipi kullanıyor yani buldukları saç tellerini diş ipi niyetine kullanıyor ve karşılarına oturtup hiç usanmadan yavrularına da öğretiyorlar.
Maymunlar üzerine inceleme yapan Japon bilimadamları gördükleri karşısında çok şaşırdıklarını belirterek, "eşyaları kullanma konusunda ders vermenin sadece insanlara özgü olduğnu düşünüyorduk, ancak maymunlarda saç telini kullanarak diş temizliği dersini yavrularına öğretebiliyorlar" açıklamasında bulundular.Hatta öyle ki, plan yapan maymunlar bile mevcutmuş. Örnek olarak İsveçteki bir hayvanat bahçesinde bulunan maymun gösterilebilir. Maymun çevrede bulduğu taşları biriktirip gelen ziyaretçilere atıyormuş.Pes vallahi şöyle bir etrafıma bakıp hala maymun kadar düşünüp, maynum kadar aklı olmayan bir sürü insan müsvettesi görünce insan olduğuma utanasım geliyor.
Siz hala maymundan mı geldik diye tartışın durun insanlık maymun olmuş kimse farkında değil.
Continue >>>

Çöpten beslenen çocuklar


Cezaevlerindeki tutuklu sayısı Cumhuriyet tarihinin en kalabalık seviyesine ulaşmış. Şimdi bundan ne anlam çıkarmamız lazım? Nüfus sayımız arttı da ondan mı demeliyiz, yoksa iktidarın görmezden geldiği işsizlikten, açlıktan mı millet hırsızlığa başladı demeliyiz.

Gün geçmiyor ki haberlerde bir hırsızlık olayı duymayalım. Çok ciddi boyutta hırsızlıkların yanında, sadece ekmek, simit çalanlarına varana dek. Psikolojik rahatsızlık boyutunda olan hırsızlığı bir kenara bırakırsak, insan bir ekmeği neden çalar? Bunun için hırsız damgası yemeyi göze alır. Eğer evine götürecek bir parça ekmeğe muhtaçsa ve bunu göze alabiliyorsa o insan gerçekten zor durumda olduğundan bunu yapıyordur. Sorgulanması gereken hangi ruh halinde ve hangi şartlar içinde bunu yaptığı.

İktidardakiler ülkemizin refah içinde her şeyin güllük gülistanlık olduğunu sanıyorlar ve halka bunu empoze etmeye çalışıyorlar. Durumun böyle olmadığının farkında olmalarına rağmen halka göz göre yalan söylüyorlar. Gece el ayak çekildikten sonra tebdili kıyafet bir sokağa çıksınlar bakalım, kaç kişi kuytu bir köşede sokakta yaşıyor, kaç kişi nafakasını çöpten çıkarıyor. Çöpten ekmek bulup yiyenleri gözümle gördüm. Bu devletin en büyük ayıbıdır.

Semt pazarları hemen hemen her gün kuruluyor. Pazarın toplanmasından sonra pazarcı esnafının çöp diye bıraktığı mallarla kaç aile o günü de aç geçirmiyor. Bazı anneler, babalar tanınmamak için yüzlerini gözlerini kapatmış ellerinde torbalarıyla çöp niyetine bırakılan sebze meyveleri karıştırıp içlerinden ele avuca gelebilecek durumda olanları topluyor. Bu çöplerden topladıklarıyla akşam sofraya bir kap yemek koyabilecekler. Belki de evdeki çocuklarını böyle büyütüyorlar. Birkaç ezik çürük sebze meyve ile. Belki de çocuklar sadece bu meyve ve sebzenin tadını biliyor. Pazardan manavdan sağlam olarak alınmış olanını bilmiyor. Seçim zamanı rüşvet olarak millete bedava kömür, makarna, birkaç erzak dağıtmakla olmuyor bu işler. Hani illa seçim rüşveti dağıtacaksanız da gerçekten ihtiyaç sahiplerini belirleyip dağıtın, yoksa öyle gösteriş olsun diye, bakın biz bunları bunları dağıttık demekle olmuyor. Kim bilir kaç çocuk böyle büyüdü, büyümeye devam edecek.

Hakka hukuk’a sıra gelince yine adaletsizlik diz boyu, çok götürenle az götüren ters oranda ceza alıyor. Devletin kasasını soyup soğana çeviren takipsizlikten bir ceza almazken, bir ekmek çalan yıllarca hapis yatabiliyor. Gerisini siz düşünün.
Continue >>>

Devletin malı deniz...


Ne mutlu Unakıtan çifti yurda döndü. Dönüşte yaptıkları açıklamalarda uzun süre unutulacak cinsten değil.

Unakıtan’a kalp damarlarındaki üç damarın tıkalı olduğu teşhisi konmuş ve bypass olması gerektiği söylenmişti. Eşi Ahsen hanım bu haberi duyunca şoka girmiş ve ellerini açıp Allah’a dua etmiş. Dua’da nedemiş peki, aynen şöyle :”Ya Rabbi bu nerede iyi olursa iyi olur. Ben şu an hiçbirşey düşünemiyorum. Sen bana doğru ve hayırlı yolu göster” , Allahın işi işte akıl sır ermez, Ahsen hanıma nida geliveriyor ve ABD Cleveland’da olacak bu ameliyat diyor.

Bak sen şu Ahsen hanımda ne marifetler varmış meğerse. Hani ağzımdan yel alsın işsiz falan kalırlarsa hiç üzülmesinler medyumluk, falcılık yaparlar. Acaba benim içinde bir dua edip sonum ne olacak söyleyiverse valla hiç fena olmaz.

Neyse Kemal Unakıtan’a bu öngörüsünü söylüyor ve eşide itirazsız kabul ediveriyor tabiki. Ve sonuçta düşülüyor uzun ince ABD yollarına. Ne yalan söyleyeyim akıllı kadınmış dünyadaki en meşhur yeri bulmuş. Kazara o an yurdumun devlet hastenelerinden birini gösterseydi Allah nice olurdu halleri. Acaba günlerce hastene kapılarında kıvranan hastalara Allah Cleveland’a gidin dedi de bizim şaşkın halkımız mı dinlemeyip buralara gitti.

Unakıtan’lar iki hafta ABD’de hem ameliyatlarını yaptırdılar hem de babalar gibi tatillerini yaptılar. Hani yedikleri içtikleri onların olsunda gördüklerinizi anlatın derler ya, ben de bu değirmenin suyu nereden geliyor onu merak ettim doğrusu. Belki vicdan muhasebesi yapıp kimsenin aklında soru işareti kalmasın diye bir açıklama yapmayı uygun görürler mi acaba? Hani ameliyat kendi şahsi hesabımızdan yapıldı, ya da yok canım olur mu hiç öyle şey kendi hesabımızdan niye ödeyelim devlet dururken, eee ne de olsa devletin malı deniz...
Continue >>>

Ağzına sağlık Yıldız


Yıllardır ATV ekranlarında Pazar gecelerini zaptetmiş bir kabadayıya haddini bildiren aslan gibi bir kadın çıktı.

Pazar akşamı televizyon izlemeye korkar olmuştum, hani kazara zaping yaparken İbo Show’a falan rastlarım da tüm sinirlerim bozulur tüylerim diken diken olur diye.

Oldum olası hiç sevemedim İbrahim Tatlıses’i. Zaten niye ona o kadar para verip program yaptırırlar onu da aklım kesmiyor bir türlü. Krizde çoğu program yayından kaldırıldı, insanların büyük çoğunluğunun müptelası olduğu canımmm diziler çekilemedi.

Ancak gel gelelim İbo Show her hafta yayına devam etti. Hep ne zaman kriz bunu da vurur diye bekliyordum, ertesi gün ana haber bülteninde olayı görünce derin bir oh çektim. Kriz vurmadı ama Yıldız vurdu adama.

Ağzın dert görmesin emi Yıldız Tilbe. Başkaları gibi karşısında eğilmedin, dimdik durdun, ezdirmedin kendini. Kim ki o. Madem konuk alıyorsun, misafirine saygı göstereceksin, bırakacaksın sonuna kadar söylesin şarkısını. Öyle zırtpırt kesilmez ki şarkısı insanın. Üstüne üstelik sen kalk bir de utanmadan kadına seni “pezevenklerin” elinden nasıl kurtardım diye hava atmaya kalk. Alırlar havanı böyle İbrahim Tatlıses. Sen sandın mı ki Yıldız senin elini ayağını öpüp, minnet duyacak, iyilik yapıyorsan yap ulu orta her yerde söyleme.

Yanıldın İbo yanıldın, her kuşun eti yenmezmiş demek ki.
Continue >>>

Can Dostlarımız



Soğuk bir kış günündeyiz. İnsanın burnunu dışarı çıkarası gelmiyor. Bu soğukta sokaklarda yaşayan sevimli dostlarımızı hiç kimsenin düşündüğü yok. Malum kriz yüzünden evlerinde hayvan besleyenler bile onları sokağa atar olmuş son zamanlar. Durum vahim millette. Yazık bari sokağa atma bakabilecek birine veya barınma evine bırak belki durumun düzelir sonra yine geri alırsın. Düşünsene o can dostun hiç sokakta yapabilir mi? Yaşayabilir mi?

Sabah camdan dışarı bakıyordum. Yolun karşı köşesinde ki çöp varilinde birkaç kedi ve köpek vardı. Yağmurdan sırılsıklam olmuş soğuktan kulakları düşmüş. Biri çöpün kenarına tünemiş bir poşetle boğuşuyor. Dişlerinin ve patilerinin yardımıyla poşetten bir parça yiyecek alıp hızla park etmiş arabanın altına koşuyor. Sıra diğerinde, o da şanslıymış ki bir parçada yiyecek o buluyor. Köpeğe sıra geliyor o da epey karıştırdıktan sonra ağzında bir kemikle uzaklaşıyor oradan.

Bizim evde yemek dökülecekse eğer ayrı poşetlenir ve çöpün dışına bırakılır ki gelen hayvanlar yiyebilsin. Ancak bizim insanlarımız o kadar vahşileşmiş ki yemek artıklarını ayrı poşetlemek bir yana, ona hiç bir zararı olmadığı halde yemek yiyen kediye köpeğe taş atıyor, ayağıyla vuruyor, o da olmadı garip sesler çıkararak hayvanları kaçırmaya çalışıyor. Gördüklerim karşısında bazen kendimi zor tuttuğum anlar oluyor. Gerçi çok tartışmışımdır bunun için sokakta insanlarla. Allah bazı insanlara akıl verirken hiç düşünmemiş sanırım, yanlış yaratığa vermiş aklı. Hey Allah’ım onun zaten akılla işi yok ki. Olsa ona hiçbir zararı olmayan bir hayvana niye sataşsın.

Ama herkes böyle değil. Biliyorum ki içinizde can dostlarımızı bu kış gününde aç bırakmayacak insanlar da var. Hiç bir şey yapamıyorsanız yemek artıklarını ayrı poşetlere koyup öyle bırakın çöplere. Onlar sizden çok fazla bir şey beklemiyor. Camınıza gelen bir serçeye, bir kumruya biraz ekmek, bulgur veya buğday koymakla bir şey olmaz.

Hadi hepimiz bugün camlarımızın kenarına dostlarımız için biraz ekmek koyalım. Artık yemekleri ayrı poşetlere koyup öyle bırakalım çöpe. İnanın ki hiç bir şey kaybetmezsiniz. Bilin ki onlar karşılıksız sever. Sizde onları karışlık beklemeden seversiniz.
Continue >>>

Geç Kalmış Kadınlar Günü Yazısı


Kimi zaman sizi dünyaya getiren, göğsünde sımsıcak tüm tehlikeden koruyarak büyüten bir ana’dır kadın, kimi zaman şefkatle sarılıp koruduğunuz ablanız, kardeşinizdir kadın. Kimi zaman ilk görüşte aşık olup kalbinizi, dünyanızı verdiğiniz sevgilinizdir, kimi zaman aynı yatağı paylaştığınız eşiniz, sırdaşınız, güneşiniz, çiçeğinizdir kadın. Kimi zaman herşeye göz kulak olan, koşulsuz sevgi dağıtan, sizinle gülen, sizinle ağlayan, herşeye rağmen dimdik ayakta duran, akıllı, yıkılmaz, yenilmez, ekmek gibi, su gibi, bir yudum nefes gibi herşeyim dediğiniz, yani hayatın ta kendisidir kadın.
Kadınlar yüzyıllar boyu ezildi, horlandı, toplumun dışına itilip, ticari bir meta haline dönüştürüldü. Daha doğar doğmaz kaderi kara yazılır. Kız çocuklar hor görüldü, babaları utançlarından başları yerde gezdi. Kız kısmı okumaz dendi okula gönderilmedi, kızını dövmeyen dizini döver dediler, daha çocukken eziyete başlayıp dayağı meşrulaştırıp alkışladılar. Evlenmeden önce baba evinde, evlendikten sonra koca evinde dayak sırtından, bebek karnından eksik olmadı. Kadın itildi, tecavüze uğradı, işkence gördü, seks tuzağına düşürülüp alınıp satıldı, sonucunda itibarı olmayan bir varlığa dönüştürüldü.
Günümüzde hala bazı geri kalmış kafalar kadını ikinci sınıf vatandaş olarak görmeye devam etmektedir. Saçı uzun aklı kısa diyerek söz hakkı tanımamaktadır. Hala harem-selamlık uygulaması yapılmaktadır. Ne korkunçtur ki hala bunlara boyun eğen kadınlar bulunmaktadır. Belki mecburiyetten, belki de inançları gereği ama modern çağa yakışmayan görünüş ve düşünce yapısıyla kadın hala hayattan soyutlanmakta. Aile içi şiddete maruz kalıp ses çıkaramamakta, çıkaranlarında hayatına son verilmekte. İktidar partisi mensuplarının bile ailelerine şiddet uygulamaya devam ettiği günümüzde kalkmış birde utanmadan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü mü kutlayacağız! Kadına hak ettiği saygıyı, değeri verdiniz mi ki? Siyasette kadın aday azlığı, açık başlı, çarşaflı kadın tartışmalarının yaşandığı, medyada kadınlara yönelik haberler, programlar, şarkılar, türküler, şiirler hep kadınlara. Şu an kaç kadın canından olmakta ya da kaç kadın için can verilmekte. Hayatımız kadın üzerine kurulmuş ancak hep beraber bunu görmezden gelmeye çalışıyoruz. Sendika üyesi olduğu için işinden olan kadın, ekonomik kriz var diye işten ilk çıkarılan yine kadın, nerde eşitlik nerde kadın hakları, özgürlük, saygı. Bir de utanmadan bu günü kutluyorsunuz? Erkekler bu yıl meydanlara çıkıp ellerinde pankart kadına eşitlik, kadına saygı, kadına özgürlük diye yürüseler yeridir.
Unutmayın sizi vezirde, rezilde eden yine bizleriz.
Continue >>>

Recep'in Şakşakçıları


I.

Bir süre önce Baykal’ın beni şaşırtan bir açıklamasını dinledim.Deniz Baykal ülkenin içinde bulunduğu kriz ortamından çıkabilmesi için çok önemli 7 maddelik çıkış önerilerini açıkladı. Bakıldığı zaman gayet akılcı öneriler gibi gözüküyor. Ve iktidardaki partiye sesleniyor.“İktidar bu önerileri uygularsa, biz de yanlarında olur onlara sonuna kadar desteğimizi veririz” diyor.
Peki Erdoğan ne yapıyor, devletin parasıyla o miting senin bu miting benim dolaşıyor. Her miting alanında şakşakçıları en ön sırada, Erdoğan boynunda gittiği ilin spor kulübünün atkısı çıkıyor kürsüye. Şakşakçılar hemen başlıyor alkışa. Kürsüden cevap vermeyi de ihmal etmiyor Baykal’a.
“Baykal, sen işine bak, bana akıl verme” diye.
Meydana toplanan halk başlıyor şakşaklamaya “yaşa başbakan en büyük sensin, gurur duyuyoruz seninle”
Başbakan devam ediyor a dese şakşak, b dese şakşak. Analarına küfür etse ilk anın dumurundan sonra yok canım iyi bir şey söylemiştir diyip onada şakşak.
Valla başbakan söylenenleri akıl olarak mı alır, ne olarak alır bilmiyorum, ama bir şekilde aklını başına alsa iyi olur. Kürsüden atıp tutmakla olmuyor. Biraz yukarılardan aşağılara halkın arasına bir insin. Ayağı yere bassın. Millete pembe tablolar çizip durmasın. İşsizlik resmi rakamlara göre yüzde 12,3’e yükselmiş, her geçen gün katlanarak büyüyor. Bir de buna gayri resmi rakamları ekle alsana koskoca bir işsiz ordusu. Türkiye he geçe gün uçuruma sürükleniyor, gidişat kötü. Böyle giderse 29 Mart’ta büyük bir hezimete uğraması kaçınılmaz gibi gözüküyor.Meydanlardaki kalabalıklara aldanma, Cumhuriyet mitinglerinde de görmüştük kalabalıkları, ama hiçbir sonuç alamadılar. Boş kalabalıkmış anlayacağın. Gelenleri bir çoğu seni görmeye geliyor olabilir.

II.

Deniz Feneri e.V. ile ilgili soya en nihayetinde Ankara Cumhuriyet Savcılığına ulaşmış. 6 ay dile kolay. Kurye yürüyerek gelse çoktan gelmiş olurdu ya o da ayrı bir soru zaten. Gerçi baştakiler dosyayı getirmeyi hiç istemediler, çaba sarfetmediler bunun için. Ama olmadı sonunda özet olduğu söylenen dosya geldi. Dosyanın içinden başbakandan , vekillere, bürokratlara, danışmanlara kadar çok sayıda ismin geçtiği iddiası var. Bu durumda dosya erken bir tarihte Türkiye’ye gelmiş olsaydı, bütün kirli çamaşırlar ortaya dökülürdü, olmazdı. Malum önümüz seçim, seçmenin aklını bulandırmak olmaz öyle durduk yere. Dosya gelmesine geldi de çevirisini kim yapacak, nekadar güvenilir, dosyadan evrak kaybolmayacak mı, hepsi muallakta kalan sorular. İnşallah bir 6 ayda onun çevirisi sürmez. Zaten bu süreçte sadece bir noter hakkında soruşturma açıldı. Onun dışında başka da bir işlem yapılmadı. Bu geçen zamanda bazı firmalar sermaye küçülttü, aklandı paklandı. Evraklar yok edildi belkide. Elde ne kaldı bilmeyiz ama dosyanın sonunda ne çıkacak hepimiz büyük bir merakla beklemekteyiz. Tabiki dosyanın bulunduğu yerde allah göstermesin bir yangın çıkmaz bir su baskını yaşanmaz, bir hırsızlık olayı olmazsa.
Alman Yargıç Johann Müller “asıl suçlular Türkiye’dedir” ibaresini karara yazdırdı ve Akman için Almanya’ya gelirse birşeyler olacağını bilmeli diye bir açıklama yaptı.
Başbakan yine mitinglerden birinde Deniz Feneri davasıyla ilgili kendisine yöneltilen suçlamaları cevaplıyor. “Benimle ne alakası var?” meydana toplanmış halk yine deli gibi başlıyor şakşaklamaya.
“Türkiye seninle gurur duyuyor”
Yahu ne gurur duyup duruyorsunuz. Adamların yemediği halt kalmadı, hepimiz hapı yuttuk. Kimse farkında değil. Midem bulanıyor. Yarın ki mitingde yine şakşakçılar en önde “Aslansın, kaplansın en büyük sensin Erdoğan, seninle gurur duyuyoruz”
Nah duyuyoruz. Hay ben böyle ………… içine edeyim!!!!!!
Krizdeyim K-R-İ-Z-D-E-E-E-E-E-E
Continue >>>

Bir Gece Ansızın


Recep evinde koltuğuna gömülmüş yarı uyuklar vaziyette TV kanallarında zapping yapıyordu. Gece saat epey geç olmuştu. Çalan kapının zil sesiyle irkildi. “Hayırdır bu saatte kim olaki” diye söylenerek kapıya yöneldi.

-Kim o?

-Benim Recep ağbi, Zahid.-Zahid!!! Allah, allah Zahid’in bu saatte işi ne ki?

Kapıyı açar, Zahid elinde koca bir bavulla karşısına dikilmiş duruyor.

-Ağbi bu saatte rahatsız ettim seni, kusura kalma.

Gir hadi Zahid gir de içeride anlat bakalım.Birlikte oturma odasına geçerler.

-Hayrola Zahid evden mi kovdular yoksa bu saatte elinde bavulla?Recep gülmektedir.

-Gülme ağbi yaa. Sana bir şey getirdim, ama nasıl başlasam nasıl anlatsam bilmiyorum ki.

-Hadi Zahid hadi, geveleme lafı ağzının içinde. Dök baklayı bakalım neymiş biz de öğrenelim.

-Senin oğlan epeydir bir gemicik almaya niyetliymiş ağbi.Recep hafifçe gülümser.

-Eeee-E’si bu ağbi, parayı toparlayamamışsın. Bilirim kimseden de ne yardım kabul edersin ne de borç istersin sen.

-İyi tanımışsın beni kardeşim.

-Şimdi söyleyeceklerime kızma sakın.

-!!!!

-Biz arkadaşlarla toplandık sana nasıl yardım edebiliriz diye düşündük. Malum hepimizin durumu ortada. Sonra bir kampanya yapmaya karar verdik.

-Ne kampanyası bu böyle Zahid?

-Ağbi bi dur anlatıyorum.

-Hadi tamam tamam.

-Kampanyayı halka duyurduk, katılım beklediğimizin de üstünde oldu. Meğer ne kadar sevenin varmış senin öyle. Halkımızdan da Allah razı olsun elinden geleni esirgemedi sorgusuz sualsiz gönlünden ne koptuysa getirdi verdi.

Recep şaşkın şaşkın Zahid’i dinlemektedir.

-Evet ağbi durum bu, toplanan paraları doldurdum bavula getirdim sana. Al kullan, kimseye tek kuruş borcun yok.

Recep duygulanmış, gözleri dolmuştur.

-Olmaz öyle şey Zahid.

-Olur ağbi, olur, darda kaldın yardım ettik, biz ne günler için varız.

Recep bavulu alır.

-Allah yardım eden herkesten razı olsun, elleri kolları dert görmesin Zahid’im.

Bu sırada Emine hanım kahveleri getirmiştir. Kahveleri bitince Zahid çok kalmaz müsaade ister kalkar.Evine dönerken içi rahat, huzur doludur. Zor durumda olan ağbisine yardım etmiştir.

Oh be üstümden ağır bir yük kalktı. Sağ salim teslim ettim diye içinden geçirerek gecenin karanlığında gözden kaybolur.
Continue >>>

Çokomel'le Çokoprens'in aşkı...


Odamın camına ilk ne zaman gelmeye başladılar bilmiyorum. Ama her gün camıma bir çift kumru gelir. Ben onlara Çokomel ve Çokoprens diyorum. Saksıya tüneyip ikisi de perdemi açmamı, onlara yem vermemi beklerler. Eğer sabah biraz geç kalsam hemen guguklamaya başlarlar, “hadi kalk bak biz geldik doyur bizi” diye. Yatağımdan kalkar kalkmaz hemen yemlerini koyarım, saksının altına koyduğum büyük altlığada su bitmişse su ilave ederim. Bir güzel yemlerini yerler sonra sularını içip çıkarlar tekrar saksıya. Hava güneşliyse eğer değmeyin keyiflerine, onlardan iyisi yok. Önce bir süre göbeklerini toprağa göme göme yatarlar. Sonra başlarlar birbirlerini gagalayarak temizlemeye. İlk önce biri diğerinin başını gagalar, boynunun altını gagalar. Diğeri o sırada öyle güzel durur ki, başını sağa sola çevirir şurayı da temizle der gibi. Seyrederken mest olurum. Nasıl bir aşk nasıl bir sevgi bu böyle diye. Onun temizlik işi bittimi sıra diğerine gelir başlar o eşini temizlemeye. Temizlik bitince yan yana saksının kenarında oturup etrafı seyrederler bir süre.
Asla tek görmedim onları, yemek saatlerini kaçırmaksızın camda beklerler. Kurulu saatleri mi var nedir bu hayvanların. Bana alıştılar sanırım eskiden camı açınca uçuşup kaçarlardı. Şimdilerde çok fazla uzağa uçma ihtiyacı hissetmiyorlar. Sanırım onlara zarar vermeyeceğimi anladılar. Bazı günler geç kalıyorlar yemeğe, hemen meraklanıyorum, camı açıp bir ıslık çaldım mı nerdeyseler çıkıp geliyorlar. Çok alıştım ben bu Çokomel’le Çokoprens’e.
Eve geliş gidiş saatlerimi bile öğrenmişler. O saatlerde mutlaka camda beklerler. Bazıları karşısındakini aşağılamak için “kuş beyinli” der, çok kızarım, bu söz benim kumrucuklarım için söylenmiş olamaz. Hafta sonları geç kalkarım. Onlarda bunu bildiklerinden midir nedir asla erkenden gelmezler gelseler de öyle beklerler, gıkları çıkmaz. Akşam hava karardıktan sonra ortalıkta göremezsiniz onları, karanlığa kalmadıklarını bildiğimden ben de yemlerini mutlaka hava kararmadan koyarım. Eğer biraz havanın kararmasına yakın koyduysam hemen aceleyle yiyip uçup giderler. Bir gece evin önündeki akasya ağacının dalına tünemiş uyurken gördüm onları. İyice birbirlerine sokulmuşlar gagaları kanatlarının altında. Ama tedirgin oldukları her hallerinden belli, etraftan gelebilecek tehlikeye karşı nasılda savunmasızlar. Canlarım benim yaaaa. Ertesi sabah daha ben uyanmadan gelmişler yine cama, kendimi çok şanslı hissediyorum. Büyükşehirde koca koca taş binaların arasında sabahları hala kuş sesiyle uyanabiliyorsam gerçekten çok şanlıyım ben. Bazen benim Çokomel’le Çokoprens’e birkaç serçe de eşlik eder. Onlarda nasiplenirler birkaç buğdaydan. Anlam veremediğim bizim çifte kumru o serçeleri çocukları gibi kollayıp ses çıkarmazken, gelen diğer kumruları deli gibi kovalarlar. Ama bazen de hiç ses çıkarmazlardı, kesin gelenler arkadaşları derdim kendi kendime. Hiç dikkat ettiniz mi bilmiyorum, kumrular hep çift dolaşırlar. Bir yerlerde okumuştum kuşlar arasında en sadık olanlarıymış. Eşleri ölünce asla başka kumruyla çiftleşmezmiş. İnsanlar bile eşleri varken başkalarıyla birlikte olurken, hayvan dediklerimiz eşi ölünce bile başkasına bakmaz, olacak şey mi bu Allah’ım. Nasıl bir sevgi.
Her sabah akşam kumrularım yemlerini yer giderdi. Kaç zaman geçti, ne kadar oldu bilmiyorum, günlerden bir gün Çokoprens tek geldi. Bir iki yemi zorla yiyip gititi, pek keyifsizdi, bir terslik olmalıydı. İşe gitmek için evden çıktım. Ağacın dibinde Çokomel’i gördüm öyle yere düşmüş yatıyordu. Çokoprens’in keyifsizliği belli oldu eşi ölmüştü. Artık tekti. Hemen bir mendille kaldırdım yerden, sonrada ağacın dibini kazıp gömdüm. İçim tuhaf olmuştu, o gün çok keyifsiz ve mutsuz bir gündü benim için. Akşam olmak bilmiyordu sanki. Eve geldim Çokoprens camdaydı hemen yem koydum bir iki gagalayıp uçtu gitti. Bir iki gün daha geldi gitti, en son yem yediği gün uzun uzun oturdu camda. Ertesi gün gelmedi, bir sonraki, bir sonraki gün de yoktu. Ben yine de aynı saatte hep yem koydum ama nafile Çokoprens gelmiyordu artık. Şimdi sabahları camıma yine bir çift kumru geliyor, onlarda ne zaman gelmeye başladılar hatırlamıyorum. Benim yeni Çokomel ve Çokoprens’im. Sanki eski kumrular bunlar aynı saksıda, aynı saatte camda bir çift kumru. Neşe içinde öpüşüp koklaşıyorlar. Bazen acaba rüya mı görüyorum diyorum, Çokomel ölmedi, Çokoprens de gitmedi mi yoksa? Gerçi ben bu filmin sonunu biliyor gibiyim. Bir sabah yine birisi tek gelecek, sonra öbürüde gelmeyecek. Sonra başka kumrular, hep başka kumrular. Ta ki bir sabah benim perdem açılmayana kadar…

Continue >>>

Hakkımda

Gezmeyi seven, hayvan sever, kedi delisi...

İzleyiciler

 

POSEIDON ♣ ♣ ♣ Mamanunes Templates ♣ ♣ ♣ Inspiração: Templates Ipietoon
Ilustração: Gatinhos - tubes by Jazzel (Site desativado)