YENİ YIL ÇOCUĞU


Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur zaman içinde develer tellal iken pireler berber iken Sivas'ın Kangal ilçesinin küçük bir köyünde yeni evli bir çift yaşarmış.

Gel zaman git zaman derken genç annemiz bir süre sonra ilk çocuğuna hamile kalmış. Ailede büyük bir sevinç yaşanmış. Ne de olsa her iki tarafında ilk torunu olacaktır doğacak bebek. Herkes mutlu mesut günlük koşturmaca içinde günler geçerken bebeğin doğum vakti gelmiş, hemde öyle bir vakit ki yeni yıl gecesi. Lafın kısası aileye yeni yıl hediyesi bir bebek. Küçücük bir erkek bebek. Müthiş bir sevinç sarmış herkesi. Eeee dile kolay ilk torun hem de erkek bir torun.
Kimse yere göğe konduramaz olmuş bizim yeni bebeği.

Malum hikaye Anadolu da geçiyor bebek de hem ilk çocuk hem ilk torun hem de erkek siz düşünün gerisini.

Çok geçmez ardından ikinci bebek dünyaya gelir. Bu defa kızdır doğan çocuk. Derken sırayla diğer kardeşler doğar ve aile genişler.

Ancak bizim ilk torunun, ilk çocuğun yeri sevgisi başkadır hep. Dedeler, halalar, teyzeler yere koyamazlar bir türlü ufaklığı.

Yıllar geçer okula başlama vakti gelir. İlk okul derken ardından yatılı okul yılları başlar. İlk önceleri zor gelir yatılılık ama zamanla alışırlar. Lise biter üniversiteyi kazanır bizim haylaz.
Ve ver elini Ankara....

İlk yıllar iyidir hoştur ama okul da işler istediği gibi gitmez, böyle olunca işe başlar ve okulu asar. Yıllar geçer okul bitmez bir türlü uzadıkça uzar.

Günlerden bir gün bir resim görür. Resimdeki kız çok hoşuna gitmiştir. Ara ara resme bakar ve tam ümidini kestiği bir günde resimdeki kızla tanışır. Birbirlerinden hoşlanırlar ve bir süre sonra sevgili olurlar. Şimdi aradan nerdeyse iki yıl geçmiştir ve iki sevgili çok mutludur. Veee iyi ki sevgilimdir, iyi ki doğmuştur.

Doğum günün kutlu olsun aşkım, nice güzel yaşlara, hep beraber inşallah.

Seni Seviyorum.
Continue >>>

KURBAN BAYRAMI


Zaten bizler kurbanlık koyun gibiyiz, Kurban Bayramı gelmiş neyimize. Yinede herkese iyi bayramlar.
Continue >>>

Son Dakika: Mahkeme Heyetinin Üstüne Çatı Çöktü


Hahahaha ne güldüm ama. Silivri Cezaevinde Ergenekon davası görülürken mahkeme heyetinin üstüne salonun çatısı çökmüş. Allahın sopası yok ki dürtsün derler bizim buralarda.
Aylardır içeride ne ile suçlandıklarını bilmeden yatan onlarca kişi var.
Çok merak ediyorum bu Ergenekon davasından ne çıkacak, altında kimler var, kimler neyi tezgahlıyor. Çok şükür Deniz Feneri davasından ses seda çıkmıyor büyük bir gizlilikle yürütülüyor. Benim inancım o davada hiçbir delil hiçbir suçlu kalmadı hepsi temizlendi. Hiç duymadım sabahın kör vaktinde Deniz Feneri davasından suçlu görülenlere baskın yapılsın. Apar topar içeri alınsın.
Kocakulak herşeyi dinlemiş etmiş hiç mi bunların telefonunu dinlemedi, dinlendiyse zaten her şey ortadadır. Kimden neyi saklıyorlar, hala elde somut birşey yok. Hep laf hep laf.
İnsanların artık tahammül sınırları zorlanıyor, bakmayın kimsenin sesinin çıkmadığına, şöyle sokağa çıkıp bir gözlemleyin insanlar saati kurulmuş patlamaya hazır bomba gibi. Alimallah patlamaya görsün yurdum insanı çok fena şeyler olur.
Yok demokratik açılımmış yok dağdan iniş, dersim olayları, ergenekon, deniz feneriymiş, yok mahmurun yarısı gelir, avrupadan tamamı gelirmiş geçin bunları insanların sabrı kalmadı. Elle tutulur gözle görülür bir şeyler yapın artık.
Kandırılmaktan, uyutulmaktan bıktık artık.
Sabır sabır ya sabırrrrrr…..
Continue >>>

Dağdan inenlere ödül üstüne ödül


Oh ne ala dünya kardeşim. Şimdi de çıkmışlar utanmadan dağdan inene 5 bin TL para yardımı yapılacağını söylüyorlar. Her nekadar Beşir Atalay haberi yalanlasa da bizim buralarda meşhur bir atasözü vardır "Ateş olmayan yerden duman tütmez". Nasıl da cuk diye oturuyor laf bilmem anlatabildim mi?

Sözüm ona Sosyal Riski Azaltma Projesi (SRAP)'ine dahil edilerek Mahmur kampından geleceklere 5 bin TL maddi yardım yapılacakmış. Bu da yetmedi üstüne bir de "Terör Tazminatı" evet evet yanlış okumadınız teröristlere terör tazminatı adı altında ikinci bir yardım yapılacakmış. Bu nasıl iş yahu. Kimin parasıyla kime yardım yapıyorsun sen. Benim maaşımdan elime geçmeden kesilen vergileri sen ne hakla üç beş çapulcuya dağıtıyorsun. Bana sordun mu? Senin paranı teröriste vereceğim diye. Yok kardeşim vermiyorum bir tek kuruşumu vermiyorum o adi heriflere.


Siz kendi maaşlarınızı bağışlayın çok istiyorsanız. Ülkenin zavallı ücretli çalışanları, kıçlarını yırtsınlar ev geçindirip, çoluk çocuk bakacağız diye siz kalkın keyfinize göre bu vatanın evlatlarını katledenlere bizim paralarımızla peşkeş çekin bu olacak şey değil.


Emekliye, çalışana 5-10 kuruş zam yap sonrada çıkıp utanmadan eee biz demokratik açılım yapıyoruz onları da topluma kazandırmamız lazım diye insanları uyutup milyonları verin. Kendinize gelin beyler. Sınırı aşıyorsunuz aslında bunun içinde çok güzel bir atasözü aklıma gelmiyor değil ama yazsam mı yazmasam mı karar veremedim. Amaaannn boşver ya yaz gitsin. "Eceli gelen köpek cami duvarına işermiş!" (valla süper yakıştı bu söz buraya)


Şimdi tüm halk toplanıp dağa çıksa, bir kaç suç işlese, sonra da biz pişman olduk hadi dağdan ineceğiz deseler ne yapacaksınız. Bizim ülkemizde suç işlemek çok kolay. Ekmek çalsan banka hortumlayandan daha fazla ceza alıyorsun.


Bugünden tezi yok haydi millet toplanın dağa çıkıyoruz. Dönüşte hem yollarımıza kırmızı halılar serilip havai fişeklerle karşılanacağız hem de yokluğumuzda mallarımıza el konulursa onları geri alma hakkına sahip olacağız. Haydi başlayın çantanızı hazırlamaya hafta sonu dağa çıkış var.....


Trajikomik :)
Continue >>>

Ölen kadınların değeri belli oldu:100 bin TL


İstanbul'da 9 Eylül'de meydana gelen sel felaketinde servis aracının! içinde sıkışıp boğularak ölen kadınların aileleri 110 bin TL karşılığında şikayet davalarından vazgeçmişler.
Yazık, yazık şu milletin geldiği duruma bak. Sanki emtiaya değer biçer gibi ölen evlatlarına karılarına değer biçmişler. Vicdanları rahat mı acaba, aldıkları parayı nasıl harcayacaklar, onunla aldıkları ekmek boğazlarından nasıl geçecek. Ya da iyiki öldüler de elimiz biraz para gördü sayelerinde bundan sonra rahat edicez mi diyecekler, çok merak ediyorum doğrusu.
Gerçi yapılan açıklamalarda bunun kan parası değil "destekten yoksun kalma tazminatı" olduğu söylendi. Ne kadar gerçekçi bilemiyorum. Madem anlaştıkları rakam destekten yoksun kalma parası adı altında verilecek, peki ölenlerin aileleri şikayet davalarından niye vazgeçtiler? Nasılsa bu onların kanuni hakkı değil mi? Haklarında açılan kamu davası hala devam ediyormuş ama bakalım hep beraber sonuçlarını göreceğiz. Kim kazanacak. Herzaman olduğu gibi 8 kadın öldükleriyle mi kalacak, yoksa bu defa adalet yerini mi bulacak.Kafam karışık, bu ülkede olanları, yaşananları anlamakta artık zorluk çekiyorum.
Yüzleri kızarmadan televizyonlara çıkıp ülkede iyi şeyler oluyor ama bazıları bunu görmezden gelip baltalamaya çalışıyor diye açıklama yapanlar yan bu ülkede yaşamıyorlar ya da ben onlarla aynı ülkede yaşamıyorum. Yoksa ben marslımıyım :)
Continue >>>

Açılım, saçılım, kaçılın....


Uzun zamandır gündemden düşmeyen konu kürt açılımı. Herkes kendince birşeyler söylüyor, yazıyor, çiziyor. Ama ortada hala elle tutulur, gözle görülür somut sonuçlar yok. Hee dün yaşanan olaylar dışında.Dün ne oldu bir grup PKK'lı teslim oldu!!!!
Evet İmralı'da yatan sözde elebaşılarının talimatıyla bir grup PKK terör örgütü üyesi Habur'dan giriş yaparak Türk güvenlik güçlerine teslim oldu. Ama ne teslim olma he sormayın gitsin. Üç beş çapulcu çıktı geldi neymiş kürt açılımına destek olucak "barış güvercini"ymişler, yerim o güvercini ben, kimi kandırıyorsuzun siz. Sanki gelenler kahramanmış gibi karşılandılar, bir yollarına kırmızı halı serip gül serpmediğimiz kaldı.
TBMM çatısı altında Türkiye Cumhuriyetinin bütünlüğü için yemin edip milletvekili olan DTP'lilere ne demeli hepsi neredeyse tam kadro oradaydı, Diyarbakır Barosuna bağlı sözüm ona avukatlar, 50 bin kişi hepsi davul zurna karşılamaya gitmişler, dedim ya bir de üstün hizmet madalyası yada şeref madalyası takın olsun bitsin.
DTP'lilerin yaptıkları açıklamaları hepimiz dinledik. Hatta öyle ki İçişleri Bakanı Beşir Atalay telefon edip çok sert konuştunuz demiş. Ona o sert konuşma yetkisini verene bakacaksınız Sayın Atalay iş işten geçti adamlar istedikleri gibi at koşturuyorlar. Şimdi partiniz "AKP" çıkıp çok büyük iş yaptık başarı bizim der atar tutar, koltuklarınızı kabartırsınız, Siz kendinizi avutun İmralıda yatan şerefsizin lafıyla geldiler bunu herkes adı gibi biliyor kimseyi kandırmayalım beyler.
Gelenleri neyle suçlayacaksınız, hiçbirşey buna hakkınız yok sözüm ona adamlar kendi istekleriyle teslim oluyorlar ! Bugün de televizyonlar alt yazı geçiyor 100-150 kişi daha bekleniyor. İyi gelsinler bakalım ne olacak hep birlikte göreceğiz. Onlarda hiçbir suça karışmamış birkaç çapulcudur. Gelsin bakalım adam gibi üst düzey yöneticileri teslim olsun, ama doğru onlarda gelirse 221.maddeden elini kolunu sallaya sallaya gelir. Daha ne bekliyorsunuz açılımdan. Alın size açılım işte, olacağı bu dağdan inişmiş hangi dağ hangi bağ, bu olsa olsa yarın öbür gün dağdan gelip bağdakini kovmaya benzer.
Yahu benim anlamadığım bir diğer noktada şu polisimizin tavrı. Çok değil ay başında düzenlenen IMF toplantılarında karşıt gösteri yapan gruplara yapılmadık eziyet kalmadı, ama dün sınırda olsun, Diyarbakır'da olsun hatta hepsini geçtim İstiklal Caddesinde yapılan gösteriye bile tek bir müdahale yoktu, onlar sanki yasadışı gösteri değil miydi? Yoksa izinmi almışlardı? Ama doğru onların TBMM'den izinleri var kimse dokunamaz ya yazıklar olsun yazıklar.... Polisin gücü kime yeterse demek ki bu ülkede.
Continue >>>

Kan grubumuz kişiliğimizi belirliyor


Karakter oluşumunda çevresel faktörler, iklim, genetik faktörler ve beslenme kadar kan grubumuzun da etkisi varmış!
Kişiliğin kan gruplarına göre değiştiği ilk olarak Japonya da ortaya atılmış ve iş dünyasında eleman seçerken bile bu yöntem kullanılmaya başlanmış. Çılgınlığın boyutu öyle bir şekil almış ki eş seçerken bile Japonlar bu yöntemi kullanmaya başladıklarından bir çok süpermarket ve mağaza girişlerinde kan grubu analizi yapan otomatlar konmaya başlamış.

Aynı zamanda "Kan Grubunuza Göre Diyet" adlı kitabın yazarı olan Dr.Peter J.D'Adamo hastaları üzerinde yıllar süren çalışmalarından elde ettiği sonuçlara göre kan grupları ve kişilik arasında bir bağlantı olduğuna dikkat çekiyor.

Aşağıda D'Adamo'nun yapmış olduğu gözlemler sonucunda ortaya çıkan kan gruplarına göre karakter tahlilleri bulunmakta belki sizinde ilginizi çeker.

En cesur ve güçlüler 0 grubundan:

Bu kan grubundakiler gücü, dayanıklılığı, kendine güveni, cesareti, sezgiyi ve Allah vergisi bir iyimserliği genetik yapılarında taşırlar. Sağlıklı bir bünyeye sahip olan 0 grubu insanlar aynı zamanda iyimserlikle desteklenmiş bir liderlik özelliğide taşırlar. Başarı için yaratılmış gibiler.Zayıf yanları ise kıskanç olmaları ve rekabeti sevmeleri.

En paylaşımcı insanlar A grubundan:

Kalabalık insan toplulukları, yerleşik ancak daha kırsal yaşam gerilimleriyle baş edebilmek üzere ortaya çıkmıştır. Paylaşımcı bir yapıya sahiptirler. Sıkıntılarını içlerine atarlar. Fakat patladıkları anda çok dikkatli olmak gerekiyor. Sakin tabiatlı ve rahat hareket edebilen insanlar genelde bu kan grubundandır.A grubu kadını para harcamayı ve çocukları sever.

En uyumlular B grubundan:

Biyolojik olarak B grubu insanları diğer gruplardan daha uyumlu bir yapıya sahiptir. B gruplarının farklı kişiliklerle daha kolay ilişkiye girebilmelerinin başlıca nedeni ise genetik yapılarından kaynaklanmakta.Çünkü kendilerini rekabet ve savaşlara karşı daha az eğilimli hissederler. Empati yetenekleri kuvvetlidir. Kararlarını uzun vadede verirler ve yaptıkları işi yarım bırakmayı sevmezler.

En çekiciler AB grubundan:

Bu grup insanları sinirli ve hassas A'larla dengeli B'lerin birleşmesiyle oluşmuştur. Ruhsal yaşamın sonuçlarının pek farkında olmadıkları birtakım etkenleri kucaklayan biraz parça parça bir karakterdir. AB grubu kan grupları arasında en çekici ve aynı zamanda en ilginç insanların bulunduğu kan grubudur. Ama onların doğal karizması, ardında hep kırık kalpler bırakır. En iyi aşıklarda ayrıca bu kan grubundan çıkar.
Continue >>>

Ankaragücü-Galatasaray


Sarı ve mavinin tonları Cimbomun korkulu rüyası, kabus geri geldi.
MKE Ankaragücü 3 - Galatasaray A.Ş. 0
Dün gece Turkcell Süper Lig 8.hafta maçlarından Ankaragücü Galatasaray arasında oynanan karşılaşma 3-0 Ankaragücünün galibiyetiyle sonuçlandı.
3-0 gibi farklı bir mağlubiyet alan Galatasaray takımı böylece namağlup ünvanınıda kaybetmiş oldu. Ankaragücünün futbolcularını ve Teknik Kadrosunu da tebrik etmek gerekiyor.
Alınan sonuçtan sonra aklıma ilk gelen Galatasaray'ın Fenerbahçe yenilgileri oldu. Renklere bakıyorum sarı ve mavi eee Fenerbahçenin renkleride sarı ve lacivert, anladım diyorum Cimbomun sorunu bana göre bu iki renk, yıldızı barışmadı bir türlü bu iki renkle, sonuç hep hüsran hep yenilgi. Acaba futbolcular psikolojik olarak sahaya çıktıklarında Fenerbahçenin forma rengine yakın bu renkleri görünce akıllarına Fenerbahçe ile oynadıkları maçları getirip tamam yenildik, bitti maç, sonuç belli zaten, mahvolduk diye düşünüp maçı baştan mı teslim ediyorlar acaba.
Yok ama Ankaragücünün de hakkını vermek lazım güzel oynadılar.
Yazık yazık Fenerli olarak nekadar üzüldüğümü anlatamam vallahi :))
Continue >>>

Ayakkabı atma modası geri geldi yaşasınnnnn


IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn'a Bilgi Üniversitesi Dolapdere Yerleşkesinde konuşması sırasında ayakkabı fırlatıldı.
Öğrencinin televizyonlarda güvenlik görevlileri tarafından yaka paça yere yatırılıp ağzı kapatılmış halde görüntüleri geçti, öncesinde de bir grup yine salona girmeye çalışmış ancak engellemeyle karşılaşıp yerlerde süreklenenlerden 17 kişi gözaltına alınmış.
Iraklı gazeteci Muntazar El Zeydi de geçen yıl Bush'a ayakkabı fırlatmış bir yıl hapis cezası sonunda hatrı sayılır bir mal varlığıyla hapisten çıkmıştı.
Bizim burda öyle olmayacağı kesin, şimdi o zavallı bir güzel sorguya çekilir niye yaptın, neden yaptın, arkanda kim var gibisinden sorularla muhatap olur, sonrasında ya serbest kalır ya da bir süre hapis yatar sonra siciline işlenmiş kara bir lekeyle hayata geri döner. A.Ü. öğrencisi olduğu söylenen Selçuk Özbek hıncını aldımı bilmem ama modayı geri getirdiği kesin, bundan sonra yine bir iki vaka yaşanır gibi. Malum ortalık karışık.
Zamanında 6.filoya karşı yapılan gösteriler gibi şimdi de IMF karşıtı gösteriler yapılıyor, allah sonumuzu hayır etsin başka ne denir ki.
Şimdi tekrar alt yazı geçiyor Kahn şikayetçi olmamış Özbek serbest bırakılmış, hadi geçmiş olsun.
Continue >>>

Sele Teslim Olan Şehir: 2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul


İki gündür yağan Yağmur İstanbul ve Trakya Bölgesinde sele neden oldu. 30 a yakın kişi hayatını kaybetti ve hala kayıplar mevcut. Dün gece İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın yaptığı bir açıklamayı duyunca kulaklarıma inanamadım. Topbaş aynen şunları söylüyordu "Silivri de meydana gelen selden CHP sorumludur. Dereleri ıslah etmemize izin vermedi".

Bu nasıl bir zihniyettir böyle, bugünde çıkmış işin içine siyaseti karıştırmayalım diyor, eee dün gece sen değilmiydin çıkıp televizyona selden CHP'yi sorumlu tutan. Silivri belediyesi CHP'li belki ondan böyle bir açıklama yaptı kendileri. Peki ya bugün İstanbul Halkalı ve İkitelli bölgesinde yaşanan sele ne demeli. Oranın belediyeleri AKP'li. Oradaki derenin ıslahına da CHP'mi engel oldu. 1995 yılında yağan yağmurdan sonrada o bölgede benzer görüntüler olmuştu. O günden bugüne değişen ne: hiç sadece koca bir hiç. Lafla peynir gemisi yürümüyor ne yazık ki. Bir an önce altyapı çalışmalarına hız vermeniz lazım arsaları parselleyip eşe dosta peşkeş çekmekle yürümez bu şehir.Ölen insanların günahı neydi. Kim hesabını verecek, ailelerine ne diyeceksiniz. "Kusura bakmayın biz derelerin ıslahını yapamadık, yağmur yağması gerekenden çok yağdı, dere yatağı birden 3 metre suyla doldu, çevreyi kirlettik, kendimiz ettik kendimiz bulduk, dünyayı biz bu hale getirdik"mi diyeceksiniz.

Bence bir an önce birşeyler yapmanız lazım sayın yetkililer. Deprem kapımızda iki gün yağan yağmurda bunlar oluyorsa söylendiği gibi büyük bir depremden sonra neler olur düşünmek bile istemiyorum.

Depremi 4 gün önceden haber veren sistem umarım hayal ürünü değil gerçektir ve İstanbul depremini önceden haber verir de halk İstanbul'u boşaltır. Yoksa durum çok ama çok vahim. Herkez enkaz altında yardım ulaşamadan ölür. Çünkü kimse gerçekten ulaşamaz.

Şiddetli yağan yağmur sonrası 10 -15 saattir evlerinde kurtarılmayı bekleyen insanlar varken İstanbul büyük depremden sonra yerle bir olur kimselerde kurtulamaz.

Bence bu konuyada yayın yasağı getirsinler dünya görüntüleri yayınlamasın yoksa 2010 Kültür Başkenti güme gider ne me lazım.
Continue >>>

Ağlamak ya da gülmek


İlk doğduğumuzda ağlatırlar, yaşarken çoğu zaman hayat ağlatır, sonra ölür gideriz günün birinde bu kez arkamızdan ağlarlar. Sanki yaşam ağlamak üzerine kurulmuş kısır bir döngü.

Oysa ki gülmek nekadar güzel, hele birde içinden gelerek gülüyorsan. Yaşamımız boyunca hem ağlar hem güleriz, önemli olan ağladığımız günlerin güldüklerimizden az olmaması. Bazen öyle olaylara şahitlik ederiz ki hüngür hüngür ağlarken bir dostun varlığı sizi güldürebilir, salya sümük durumundayken bir bakmışsınız ki kahkahalar atıyorsunuz. Ne kadar şanslılar ki böyle dostlara sahipler.

Başkalarını güldürebilmekte önemlidir. Tüm hayatı boyunca çevresindeki insanları gülümseten biri olduysanız ne mutlu size. Arkanıza dönüp baktığınızda hem mutlu olduğunuzu hem de başka insanlara mutluluk kaynağı olduğunuzu görürsünüz, bu da sizi değer veren ve değer verilen konumuna getirir ki insanın tüm hayatı boyunca belki de en çok sahip olmak istediği gurur duyduğu bir durumdur.

Bazen de sevdiğiniz birini kaybedersiniz işte o zaman kimseyi hiç birşeyi görmez gözünüz. Hayatla tüm bağlarınızı keser, yaşamdan uzaklaşıp kendi kabuğunuza çekilirsiniz. Sizin için dünyada ayrılan süreyi doldurmak için yaşarsınız belki de sadece. Zaman akıp gitmekte, sana sunulan yaşamı hiç etmektesindir, ama bununda farkında değilsindir aynı zamanda. Bir süre sonra aklını başına alıp dünyaya döndüğünde zamanın nasılda hızla geçip gittiğini görürsün, geri alamazsın geçen zamanı. Belki de elinde sihirli bir değneğin olsa hemen zamanı durdurup yaşamadığın zamanı tüm doluluğuyla yaşama şansına sahip olmayı istersin. Ama giden gitmiştir, geçtir pişmanlıklar duymak için. Bak herşey değişiyor hiç kimse, hiç birşey aynı kalmıyor. Hayatın bugün sana verdiğini dün bir başkası yaşadı, yarında senden sonraki yaşayacak. Bugün benimle devam eden hayat yarın bir başkasıyla devam edecek. Kimse dünyaya kazık çakmaya gelmedi, ama insanoğlu doyumsuz ölümü kimse düşünmüyor yada ölüm için daha çok vakti var sanıyor oysa zaman tüm hızıyla akıp gidiyor.

Sona yaklaştığımızı hissettikçe daha bir çabuk yaşamak istiyoruz hayatı. Yapmadıklarımız, yaşayamadıklarımız, gerçekleşmeyen hayeller, yıkılan umutlar geliyor aklımıza keşke, keşke diyoruz biraz daha zaman olsa da yapamadığım ne varsa hepsini yapsam yaşasam. Kader kısmet işi birazda hayatın bize sundukları çok fazla istesekte değiştiremiyoruz alnımıza yazılan yazıyı.
Gülüyoruz, ağlıyoruz, zamanla yarışıyoruz. Farklı hayatlar yaşasak bile dünyaya aynı yerde başlayıp aynı yerde veda ediyoruz. Tüm yaşamımızı dünyaya geldiğimiz andaki gibi avaz avaz, bağıra çağıra çağıra ağlayarak ve daha da fazlasıyla şen kahkahalar atarak devam ettirelim. İçimize atmayalım, yaşanacak ne varsa yaşayalım, yaşalım ki ölürken gözümüz arkada kalmasın, pişmanlıklar kalmasın içimizde.

"Hüzünlü"
Continue >>>

İçimizdeki hayvan sevgisi


Dün gece kitaplığımı karıştırırken epeydir elime almadığım atasözleri ve deyimler kitabını buldum. Aslında ara ara alır incelerdim bu kitabı ama son zamanlarda pek fırsat bulamamışım demek ki. Atalarımız zamanında ne özlü ne güzel sözler söylemişler, sanki daha o zamanlardan bugünleri görmüşler gibi devlet büyüklerimize çok güzel bir altyapı hazırlamışlar bol bol kullansınlar ama aslını değiştirmeden! kullansınlar diyerek....

Ben en çok hayvanlar kullanılarak oluşturulmuş deyimleri atasözlerini seviyorum. İçimizdeki "hayvan" sevgisini adeta dışarı fışkırtıyor. Ne de olsa hayvan sever bir millet olarak "köpeklerimizle yatıyoruz" ya.

İnsanlar garip yaratıklar vallahi, çocuğumuzu severken bile hayvan ismi kullanarak seviyoruz "eşekoğlueşek", "aslanım benim" bir başkası dayımızı pardon ayımızı bazen dayı yerine kor, köprüyü geçene kadar Allahın ayısı dayımız oluverir. Sevgimizi ifade ederken, birini yererken yada yüceltirken de hep hayvan isimleri ile hitap etmeyi tercih ediyoruz. Başbakınımız bile zamanın birinde dememişmiydi "Hayvan sevgisinde bizimle yarışamazlar".

Dağarcığımızda bu kadar zengin hayvan ile ilgili atasözü deyim varken malum kişiler! de bunları sık sık meydanlardan halka hitap ederken kullanıyorken-doğru ya da yanlış- zaten bir çoğumuzun beynine kazıdılar ve tüm millet olarak birbirimize hayvanat bahçesi diliyle hitap etmeye başladık.

Bende bu kadar atasözü, özlü söz, cici söz, deyim demişken en popüler olanları ve benim fovorim olanları sıralamadan geçmek olmaz dedim oturdum bir güzel sıraladım.

-Eşek hoşaftan ne anlar.

-Ufak at da civcivler yesin.

-Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.

-Öküzün trene baktığı gibi ne bakıyorsun!

-Sazan gibi atlama her lafa.

-Deveden büyük fil var.

-Kedi uzanamadığı ciğere mundar der.

-Atın ölümü arpadan olsun.

-İt iti ısırmaz.

-Leyleğin ömrü lak lakla geçer.

-Her koyun kendi bacağından asılır.

-Denize düşen yılana sarılır.

-Armudun iyisini ayılar yer.

-Devlet malı deniz, yemeyen domuz.

-Besle kargayı oysun gözünü.

-Yok devenin nalı!

-Koynumuzda yılan beslemişiz.

-Balık baştan kokar.

-Sürüden ayrılanı kurt kapar.

-Eşek olana semer vuran çok olur.

-İti an, çomağı hazırla.

-Sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmiyceksin.

-Tilkinin dönüp geleceği yer kürkçü dükkanıdır.

-İt ürür, kervan yürür.

-İt ite buyurur itde kuyruğuna.

-Deve kâbeye gitmekle hacı olmaz.

-Agopun kazı gibi bakmak.

-Abdal ata binince bey oldum sanır.

-Eşeğe cilve yap demişler çifte atmış.

-Kartalın beğenmediğini kargalar kapar.

-Ata eyer gerek, eyere er gerek.

Veeeee işte benim favorim

-Şaşkın ördek kıçından dalar!

Kimse üzerine alınmasın sakın bunları ben değil, devlet büyükleri değil zamanında atalarımız söylemiş valla.
Continue >>>

Sevgi Tüketiyoruz Sevgi...


İnsanlar neden sürekli sevdiklerini üzerler, kırarlar,incitirler… Şöyle bir düşündüm ama elle tutulur sonuçlara varamadım.
Oysa ki sevgi bulunmaz bir şey, öyle durduk yere incitmeye gelmez, hele hele sudan sebeplerle birbirini kırmaya hiç gelmez. Biz bayanlar olarak sevdiklerimizi (sevgilimizi) en çok neden üzeriz acaba? Kıskançlık, ilgisizlik…. Bir sürü sebep sıralanabilir. Peki ya siz erkekler, siz neden üzersiniz sevdiklerinizi. Etkisi nedir peki bunların hayatımızda, yaşadığımız sevgide, aşkta. Nelere mal olmuştur bir anlık kıvılcım çakması.

İnsan bazen en olmadık zamanda bir küçücük sözüyle karşısındakini hiç düşünmeden incitir, kırar. Aslında niyeti onu üzmek değildir, bir anlık düşüncesizce davranış ortalığı bok eder. Ya da o anki ruh hali kendini ifade etmesine bile imkan vermeden onu ters bir duruma düşürmüştür. Sonrasında ise hiç istenmedik durumlar yaşanır iki kişi arasında. Bazen ısrarcı olunur, bazen de susmak, kaçmak durumunda kalınır. Nasıl olsa bir kere ok yaydan çıkmıştır durdurmanın imkanı yok, çok geçtir durumu düzeltmek için çabalamak.

Ya oluruna bırakırsın ya da…..

Sevgileri tüketiyoruz durmadan. Sanki öyle her yerde kolay bulunurmuş gibi. Buldun mu sevgiyi, seveni, sevebildiğini sımsıkı sarıl bırakma tut elini gitmesine izin verme sakın. İnsanız en nihayetinde karşılıklı sevgiye ihtiyacımız var. Birbirini seven iki kişinin yaydığı mutluluk gibisi var mı dünyada.

İşin içinde sevgi varsa her türlü zorluğun üstesinden gelinir. Korkulmaz öyle, ne olsa vız gelir sevince. Aslan gibi yüreği vardır sevgi dolu, ışık saçan. Kocamandır, sevgi isteyen onu seven herkese açık. Mabedidir sevdiğinin onu oraya hapseder dışarı çıksın istemez.
Sizinde sevdikleriniz varsa sımsıkı tutun ellerinden gitmesine asla izin vermeyin. Yüreğinizden sevgiyi eksik etmeyin bir gün mutlaka karşılığını bulur.

Ufaklık sende biliyorsun değil mi seni ne kadar çok sevdiğimi.
Continue >>>

İran seçimleri ve Türkiye benzerliği


İran halkı Cuma günü sandık başındaydı. Çok değil bundan 2-3 ay öncede biz sandık başındaydık. Onlarda da seçime katılım çoktu bizde de. Ancak Ahmedinejat yüzde 60 gibi oy alırken bizde AKP yüzde 40 seviyelerinde kaldı. Sonuçlara diğer bir bakış açısıyla baktığımızda ise İran'da halkın yüzde 40'ı Ahmedinejat'ı istemezken, Türkiye halkının yüzde 60'ı Recep Tayyip Erdoğan'ı yani AKP'yi istemedi. Sonuç itibariyle değişen pek bir şey yok. Demokrasi istemeyen kesim her iki ülkede de azınlıkta kaldı.

Yani gelişmekten, ilerlemekten yana olanlar, reform yanlıları istediklerini elde edemediler. Kurtuluş umudu olarak gördükleri seçim sonuçlarını hüsranla izlediler. Gençler ve özelliklede özgürlük, demokrasi ve çağdaşlık yanlısı modern İran kadını Museviye destek verdiler fakat halkın büyük çoğunluğu kör cahil olunca ve tutucu olunca Ahmedinejat'ın kazanması kaçınılmaz sonuçtu.


Şeriat yanlısı halk çoğunlukta oldukça insanlar eğitilmedikçe-özelliklede kadınlar-İran'ın Ahmedinejat'tan kurtulma umudu yok gibi. Onların istediği de zaten tam bu, kör cahil, uygarlıktan nasibini almamış, kız çocuklarının eşya gibi görüldüğü hatta istenmediği bir halkla yollarına devam etmek.


Türkiyede de gidişat bu yönde, bizdeki anamuhalefet İran'dakinden pek farklı değil. İki ülke liderinin seçim sürecinde sergilediği tutum hemen hemen aynı. Tek fark onlar petrol zengini bir ülke olduğu için seçim yardımları da (!) dolar üzerinden oluyor yani nakti yardım. Devlet kredisi olarak ihtiyaç sahiplerine 250 dolar verilmiş. Bizdeki gibi koltuk, çamaşır makinası şeklinde değil.


Gelecekte de iktidarda kalmak için şimdiden seçim yatırımlarını yapmaktan geri kalmıyorlar. Mahmut Ahmedinejat halkına "iki çocuk yetmez" derken bizimkiler halka "en az üç çocuk yapın" diyorlar, nekadar cahil halk yetişirse onlar için o kadar iyi çünkü. İki lider arasında fark yok. Son bakanlar kuruluna şöyle bir baktığımda ise yeni gelenlerle İran molla meclisi görür gibi oluyorum, bir cüppe ve sarıkları eksik.


Son durum itibariyle Türkiye İran benzerliği aşırı dikkat çekiyor ve biz İran olma yolunda hızlı adımlarla ilerliyoruz. Hadi hayırlısı......
Continue >>>

TAMAMLAYICI TIP: Taşların Sihirli Gücü


Taş deyince birçoğumuzun aklına ilk olarak pırlanta, yakut, zümrüt geliyorsa ve bu taşları sadece şık bir mücevher gibi görüyorsanız yanılıyorsunuz. Oysa mücevher diye kullandığımız her taşın ayrı bir mahareti, ayrı bir gücü var.

Bazı taşlar evrendeki ve yer küredeki bir takım güçleri çekme, biriktirme, dönüştürme, yayma özelliğine sahiptir. Tılsımlı olan bu taşlar tedavi merkezlerinde birçok amaçla kullanılmaktadır.
Eski Yunan’dan Kızıldereli kültürüne, Osmanlı’dan Mısır’a, Uzakdoğu’ya, İslam kültürünün hakim olduğu İslam Coğrafyasında taşlarla ilgili birçok araştırma yapılmıştır. Hatta günümüzde Amerika, Avrupa ve Kanada’da bu konuyla ilgili çalışmalar yapmak üzere kurulmuş çok ciddi enstitüler mevcuttur. En önemlisi modern tıp bu konuya karşı değildir. Çünkü modern tıp’a bir alternatif değil tamamlayıcı olarak hizmet vermektedir.

Uzmanların insanların fiziksel ve ruhsal sağlığı üzerinde önemli etkileri olduğunu söylediği taşlara şöyle bir göz atalım bakalım hangi taş neye iyi geliyormuş. Önemli bir not şifa niyetine kullanılacak taşların 3 krat (600 mg) olması gerekiyormuş.

Ametist
Çok güçlü bir enerjiye sahiptir. Özellikle elektronik eşyalardan yayılan radya aktiviteyi alır. Eski Yunanda içki kadehlerini ametistten yaparlarmış, alkol tüketimini azaltma özelliğinden dolayı. Bu ufak ayrıntı hanımlar için amatisti bir gün önceden suda bekletip bu suyu tonik olarak cildinizi temizlemede kullanabilirsiniz. Bulunduğu ortamdaki negatif enerjiyi pozitif enerjiye çevirir. Huzur taşıda denmektedir. Uykusuzluğa, strese, migrene, iştahsızlığa iyi gelir. Taşıyan kişide beyin gücünü yükseltir. Alkolizmle tedavide kullanılır.
Bakımı: Ayda bir kez akan suyun altında tutup 2 saat toprakta bekletin.

Akik
Taşların içinde çok özel bir öneme sahiptir. Stres üzerinde çok etkilidir. Sinirleri yatıştırır. İç organlarımızı özellikle de cinsel organlarımızı korur, aktive eder. Kendine güven duymamızı sağlar. Gerginliği azalttığı için omuz ve sırt tutulmalarında tedavi edici olarak kullanılır. Aynı zamanda uğur ve bereket taşı olarakta bilinir.
Bakımı: Ayda bir kez akan suda yıkanıp boşaltma yapılır, güneşe bırakılarak enerji üretimi yapması sağlanır.

Akuamarin
Güven, denge ve ahenk sembolüdür. Ailede uyumu arttırdığına inanılır. Tiroid bezi üzerinde etkilidir. Solunum yollu hastalıklarında kullanılır. Astım ve bronşitte etkilidir. Denizcilerin uğur ve nazar taşıdır. Kan dolaşımında da olumlu etkilere sahiptir.
Bakımı: Haftada bir defa yıkayıp, güneşte bırakılır.

Ay Taşı
Günlük hayattaki dengeyi oluşturmamızı sağlar. Fiziksel olarak tıkanmış lenf bezlerini temizler. Özellikle kadın cinsel organlarını etkiler ve hormon seviyesini dengeler.
Bakımı: Akan suda yıkanıp mümkünse dolunay zamanı ay ışığına koymak yeterlidir.

Firuze Turkuaz
Panzehir özelliği vardır, talih taşı olarak da bilinir. Nazara karşı iyi gelir. Tansiyonu düzenler. Kalp hastalarına iyi gelir. Özellikle solunum yolu hastalıklarında çok etkilidir. Vücuda yeterli oksijen taşınmasını sağlayarak sinirleri ve kasları rahatlatır, güçlü kılar.
Bakımı: Gece boyunca kuvars kullanılarak yükleme yapılır.

Jasper
Sindirim sistemine iyi gelir. Kan dolaşımını düzenler, enerji sağlar, karaciğer ve safra kesesini, dalak ve mesaneyi kuvvetlendirir. Cinsel problemlerde ve bacak ağrılarında etkilidir.
Bakımı: Akan ılık suda boşaltımı yapılır.

Kaplan Gözü
Güç ve denge taşıdır. Sahiplenme arzusunu güçlendirir. Zihni keskinleştirir. Sinirsel spazmları ve baş ağrılarını hafifletir. Korkuya karşı koruyucudur. Sindirim bozukluklarında kullanılır. Eklem ve kemikleri güçlendirir.
Bakımı:Akan suda boşaltımı yapılıp güneşte dolumu yapılır.

Calsidon
Ateşli enfeksiyonlarda çok faydalıdır. Soğuk algınlıklarında ve solunum yolu rahatsızlıklarında vücut direncini arttırıcı etkiye sahiptir. Düşünce yeteneğini kuvvetlendirir.
Bakımı: Ayda bir defa akan suda boşaltımı yapılır.

Kehribar (Amber)
Guatr, astım, bronşit ve alerjiye karşı iyidir. Sindirim sistemini, iç salgı bezlerini ve karaciğeri temizleyerek güçlendirir. Yaydığı sıcaklık enfeksiyonu önlediğinden genelde soğuk algınlığı tedavisinde rol oynar. Boyun bölgesinde taşınması gerekmektedir. Boğaz ve tiroid tedavisinde diğer tüm taşlara göre daha etkili olduğu düşünülmektedir. Kör talihi uzaklaştırdığı için tılsım ektisinden de faydalanılmaktadır.
Bakımı: Ilık suyun altında boşaltımı yapılır, güneşte bırakılarak dolumu yapılır.

Zümrüt
Yeşil renginden dolayı bereket, doğurganlık ve yağmur simgesi olarak bilinir. Bedensel ve ruhsal olarak genç kalmanızı sağlar. Düş gücünü geliştirip, belleği güçlendirir. Göz ağrıları, iltihap ve kırgınlığı giderir.
Bakımı:Ayda bir kez akan suyun altında tutularak boşaltımı yapılır, güneş enerjisi ile güçlendirilir.

Yakut
Hindistan’da taşların efendisi olarak anılır. Mutsuzluk, kıymetsizlik, kavga, düşman saldırısı, vakitsiz ölümler ve akıl hastalıklarında koruyucu özelliği olduğuna inanılır. Kanın temizlenmesini sağlayan önemli bir taştır. Karaciğerin fonksiyonlarını arttırır. Lösemiye karşı belli oranda koruyucu olduğuna inanılır.
Bakımı: 2 saat güneşte tutularak yükleme yapılır.

Peridot-Zebercet
Bedeni temizleyip vücut, zihin ahengini sağlar. Kaygıyı azaltıp insanda sevinç duygusunu uyandırır. Bilinmeyen korkulara iyi gelir. Makinaların kaydedemediği kalp çarpıntılarına iyi gelir. Yeşil renginden dolayı bereket içinde kullanılır.
Bakımı: Güneşte bırakılarak yüklemesi yapılır.
Continue >>>

Kan Grupları


Kan grupları üzerine çalışma yapan Bilimadamları ilginç bir araştırma yapıp sonuçlarını açıklamışlar.
Kan gruplarına göre karekter tahlili yapılabiliyormuş. Kan grupları, burçlar bakalım daha nelere göre karekterimizi tahlil edecekler. İşe alımlarda işverenler insanların kan gruplarına, burçlarına göre seçim yapabileceklermiş.

Evet şimdi bir bakalım hangi kan grubu hangi özelliğe sahipmiş.

A grubu
Uyumlu karekter özelliği gösteren insanlar; duyar, hisseder, sürekli araştırır ve sıkılmadan çalışırlar. Dış dünyadaki tüm değişikliklere karşı son derece duyarlı olmaları nedeniyle çevrelerine çok düşkündürler ve değişiklikleri sevmezler. Bu durum onların içe kapanmasına neden olur.

B grubu
Ritimli karektere sahip B grubu insanı akılcı, sistemli, düzenli ve iradelidir. Başkalarının tepki ve eğilimlerini dikkate almaksızın kendi düşünce ve kararları doğrultusunda ilerler. Engellere takılıp kalmazlar. Genelde hakim, asker veya bürokrat olurlar.

0 grubu
Melodik karekter özelliğine sahip olan bu insanlar, dünya nimetlerinden yararlanırlar. İçinde bulundukları ortama uyum sağlarlar. İnsanlara ters düşmeyen “0” grubu insanları olumlu ilişkiler kurmayı başarırlar. Amaçladıkları sonuca kolayca ulaşırlar. Bu tip insanların ideal meslekleri diplomatlık ve tüccarlıktır.

AB grubu
Kompleks karektere sahip bu grup insanlar, diğer üç grubun tüm özelliklerini karışık ve karmaşık bir biçimde bünyelerinde barındırırlar. Böyleleri, karmaşık duygulu, kaprisli, kararsız ve tutarsızdır. AB grubu insanı mantıklı düşünme yetisine sahiptir. Bu gruptakiler için ideal meslek tiyatroculuk, mimarlık ve gazeteciliktir.
Continue >>>

Çocukluğum


Benim dedem oduncuydu, çocukluk dönemimin hemen hemen tek ve en popüler ısınma aracı olan sobalar için odun satardı.Sabah uyanıp kahvaltımı yaptıktan sonra soluğu odun deposunda dedemin yanında alırdım. Benim için güzel bir oyun alanıydı. Küçük bir de kulübesi vardı, kışın teneke sobayla ısıtırdı içerisini. Kedimiz, köpeğimiz, tavşanlarımız da vardı. Bunlarda oyun arkadaşlarımdı. Bir de dedemin sattığı odunları alıcıların evlerine taşımada yardım eden Dilaver Amca vardı. Beyaz bir atın çektiği tahta arabayla odun taşırdı sürekli.Ara ara ben de Dilaver Amca’nın yanına oturur at arabasıyla gidip gelirdim. Ev ve depo birbirine çok yakın olmasına rağmen eve gidiş gelişlerimde büyük bir keyifle Dilaver Amca’nın yanına kurulup beni eve bırakmasını beklerdim. Atın ayaklarında çakılı olan nal ve tahta arabanın tahta tekerleklerinin çıkardığı gıcırtılı ses benim için muhteşem bir müzik ziyafeti niteliğindeydi. Bazı günler de Dilaver Amca’ya beni kucağına alıp atın başını sevmek için yukarı kaldırsın diye masumca yüzüne bakardım. O da dayanamaz beni kucağına alır bir eliyle de atın yularından tutardı. Bende büyük bir keyifle atın yelelerini sever burnunu okşardım.Dilaver Amca Balıkesir Gönenliydi. Ama onlarda İstanbul’a göçüp gelmiş buraya yerleşmişlerdi. Evliydi, bir kızı bir oğlu vardı. Oğlu Hava Harp Okulu’nda okurken 1980 döneminde siyasi olaylara karışmış, okuldan atılınca yurt dışına kaçmış. Eşi, kızı ve yaşlı teyzesiyle birlikte bizden birkaç sokak ileride otururlardıBenim için her sabah aynı rutinlik devam ederdi. Kahvaltı, sonrasında odun deposuna gidiş, dedemle vakit geçirmek, kedi, köpek ve tavşanları sevdikten sonra biraz at arabasına binmek ve tabiki hepsinden sonra oyun vakti gelirdi. Gerçi annem sokakta oynamamıza pek izin vermezdi, onun için ya deponun bahçesi yada evin bahçesinde kurulu olan salıncakta sallanmak en güzel oyundu.Yaz gelip dutlar oldumu komşunun bahçesinden deponun çatısına kadar uzanan dut ağacının dallarından çatıya uzanıp dut yemek kadar zevkli bir iş olamazdı. Çatıya nasıl ve ne zahmetlerle çıktığımı hiç sormayın.Okul çağım gelip okula başlayınca işler biraz değişti. Ufak tefek bir çocuk olduğum için hiç çanta taşımadım.Okul oturduğumuz sokakta eve çok yakındı, depoya bitişik haldeydi. Sabahları dedm çantamı alır elimden tutar beni okula bırakırdı. Çıkışta da mutlaka birileri gelip alırdı beni okuldan. Bazen önce depoya uğrardım, Dilaver Amca odun götürecekse beni eve kadar bırakmasını isterdim. Yıllar sıonra dedem odun satmayı bıraktı. Dilaver Amca da emekli oldu. Ama biz zaman zaman onlara gidip gelirdik. Bir süre sonra atı öldü. Çok üzülmüştüm. Çocukluğumdan bir parça gitmişti. Yıllar sonra Dilaver Amca öldü, ardından da dedem. Artık büyümüştüm çocuk değildim, ama içimde bir yerler hala çocuktu. Ve dedem, Dilaver Amca ve tabiki benim beyaz küheylanım her zaman ordaydı.Rahmet ve özlemle anıyorum....
Continue >>>

Seçmeler, saçmalar


-Domuz gribi tüm dünyada hızla yayılmaya devam ediyor. Türkiye alarmda.
Kimse merak etmesin Başbakan yarın çıkıp açıklama yapar “Hamdolsun bize bir şey olmaz, domuz gribi bizi teğet geçer”

-Vali Muammer Güler açıklama yaptı “1 Mayıs’ta polis işçileri çiçekle karşılayacak”
Kesin karşılar ama Taksim’e çıkma ısrarı devam ederse polis o çiçeklerin yetiştiği saksıları işçilerin kafalarında kırıp orantılı güç kullanır.

-DTP Genel Başkanı Türk “ölen askerler” için derin üzüntü duyduğunu söylemiş.
Biz biliriz onun neden derin üzüntü duyduğunu, ölen asker sayısı niye bukadar az oldu diyedir kesin.

-CHP, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin hakkında TBMM’ye Deniz Feneri soruşturmasındaki tutumundan dolayı gensoru önergesi vermiş.
Biraz geç kalmadınız mı? Atı alan Üsküdar’ı geçti o dosya pek bi AKPak olmuştur.

-Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ TSK içinde rejime aykırı kimsenin barınamayacağını açıkladı.
Ne tezat bir durum, hükümet içinde de rejim taraftarı kimse barınamıyor.
Continue >>>

Diabetes Mellitus


Halk arasında şeker hastalığı olarak bilenen diyabet 7’den 70’e her yaşta görülebiliyor. Pankreasın yeterli derecede insülin salgılamaması yada salgılanan insülinin yeterli derecede kullanılmaması sonucu ortaya çıkan kronik bir hastalıktır. Tedavi edilmediği takdirde göz, kalp, böbrek gibi organlar ve damarlar üzerinde ciddi hasarlar oluşturabiliyor. Genetik faktörlerin önemi yanında tek başına bir etken değil, yanlış beslenme ve hareketsizlik diyabeti tetikleyici nedenler arasında.
İki tip diyabet hastalığı bulunmaktadır.
Tip 1 Diyabet ve Tip 2 Diyabet.
Tip 1 diyabet çoğunlukla çocuklu ve ergenlik döneminde, Tip 2 diyabet ise erişkin yaşta ortaya çıkmaktadır.
Tip 1 akut yani aniden ortaya çıkar belirti vermez, ancak Tip 2 diyabet ise akut değildir. Hasta belki yıllarca diyabetle yaşıyordur ama hastalığının farkında değildir.
Belirtileri:
Tip 2 diyabetin sık rastlanan belirtileri kilo artışı, yada azalması, yorgunluk, uyku halinde artış, normalden daha çok yemek yeme isteği ve çabuk acıkma, çok susama, özellikle gece sık idrara çıkma, tekrarlayan enfeksiyonlar ve zor iyileşen cilt yaraları, el ve ayaklarda uyuşma, karıncalanma, baldıra gece aniden kramp girmesi, nedensiz süregelen kaşıntılar.Diyabeti olan kişilerin tansiyonlarınada çok dikkat etmeleri gerekir.
Kimler risk faktörü altında
-Günlük hareketinde azalma olanlar
-Ailelerinde diyabetli kişi bulunanlar
-Sık gebelik yaşayanlar ve iri doğum yapanlar
-40 yaşın üstünde olanlar-Stresli bir hayatı olanlar
-Beslenme alışkanlığı bozuk olanlar.
Diyabetli hastaların yeme düzenlerine çok büyük önem vermeleri gerekmekte. Şeker seviyelerini istenen düzeyde tutmak için ana öğün ve ara öğünlerini(6 öğün) mutlaka zamanında almaları ve günde en az 30 dakika yürüşüy veya hafif egzersiz yapmaları gerekmektedir.
Ömür boyu süren bir hastalık olan şeker hastalığında kişi şeker seviyesini sürekli ölçümlerle kontrol altında tutmak zorundadır.
Kan şekeri seviyesi düştüğünde açlık hissi, terleme, çarpıntı, baş ağrısı, göz kararması hissedilir. Kan şekeri yükseldiğinde ise, ağızda kuruluk, bulanık görme, halsizlik, çok su içme, çok idrara çıkma ve aşırı yemek yeme görülebilir.
Diyabetli hasta için şekerlerinin ani düşmesi ve yükselmesi tehlike yaratabilmektedir. Kan şekeri düştüğünde 4-5 adet kesme şeker veya bir bardak meyva suyu alınmalıdır. Yükseldiği durumlarda ise istirahat edilmeli ve eğer bulantı yoksa bol bol su içilmelidir.
Tabiki en önemlisi sürekli hekim kontrolünde olmaları gerekmektedir. Aksatılmayan öğünler, egzersizler, kan şekeri ölçümleri ve düzenli ilaç kullanımı ile şeker hastalığı ile yaşamayı öğrenebilirsiniz.Hepinize sağlıklı, esenlik dolu günler.
Not: Ben doktor değilim, ozaman bukadar bilgiyi mi nereden biliyorum? Annem 12 yıldır diyabet hastası.
Continue >>>

Ergenekon şafaktakon


Ne mutlu tüm gündemi oyalayacak bir davamız var "ERGENEKON", popülaritesini korumakta kararlı, herkesin ağzında sakız oldu. Deniz Feneri e.V.davasına getirilen yasaklar nedeniyle basında tek satır yazı yok, kimse akibeti ne oldu, dosya ne aşamada bilmiyor. Ama gel gelelim konu Ergenekon olunca üç yaşındaki çocuğun bile fikri muhakkak vardır. Söz konusu yasaklar niye acaba bu dava içinde geçerli değil. Başbakan bu davanın savcısı olursa yaşananlar az bile.
Dalga dalga baskınlar devam ederken, bilmem kaçıncı baskında kimlerin gözaltına alınacağı yandaş gazetelerde günler öncesinden yayınlanıyor.
Aynı durum daha iddianame hazırlama aşamasında da yaşandı, bazı yandaş gazeteler tarafından nasıl olduysa oldu! iddianamenin içeriğini kamuoyuna duyurdular.
12. dalgada baskın yapılan yerler ise çok dikkat çekici. Artık bu ülkede insanlar Atatürk'çü olduğunu onun devrimlerini savunduğunu söyleyemeyecek duruma getirilmeye çalışılıyor.
Ne olduğu belirsiz bir şaklabanın söyledikleri üzerine dayanaksız tutanaksız insanlar içeriye alındı. Aylarca ne ile suçlandıklarını bilmeden hapislerde tutuluyorlar. Şimdi ne oldu Tuncay Güney o söylediklerimi işkence altında söyledim diyor ve bilirkişide bunun gerçekliğini onaylıyor. Bu durumda ne olacak peki?
En son dalgada baskın yapılan yerler Atatürkçü Düşünce Derneği , Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği merkez ve bir kaç şubesi. Şimdi bu dernekler bugünden tezi yok isimlerini şöyle değiştirsinler:Atatürkçü Düşün-meme-ce DerneğiÇağdaş Yaşamı Destekle-me-me Derneği
Nasıl iyi olmaz mı? En azından sürekli baskına uğramaktan didik didik aranmaktan kurtulurlar.
Cumhuriyet Miting'lerine katılan birisi olarak bende bekliyorum bakalım sıra nezaman bize gelecek diye. Bunlardan korkulur ülke ya AKP ya Ergenekon diye ikiye bölündü haa birde bugün DTP'ye baskın yaptılar. Baskının sebepi acaba seçimlerde kaybedilen iller olabilir mi, düşünmeden yapamıyorum.
Continue >>>

F1: HIZ VE TUTKU



Formula 1 yarışları Avustralya’nın Melbourne kentinde Albert Park’ta yapılan yarışla başladı.Cumartesi günü yapılan sıralama turlarında en iyi zamanı yapan İngiliz pilot Button yarışa pole pozisyonundan başlayacak, takım arkadaşı Barrichello ikinci, Red Bull’dan Vettel ise üçüncü cepten yarışa başlama hakkını elde etti.
Ferrariler ise sezonun ilk ayağında 7’inci ve 8’inci sıradan yarışa başlayacaklar. Geçen yılın şampiyonu Louis Hamilton ise iyi bir başlangıç yapamadı. 58 tur üzerinden koşulan yarışta pole pozisyonunda başlayan Brawn GP takımının İngiliz pilotu Jenson Button ilk cepten başlama şansını iyi kullanarak yarışı ilk sırada tamamlamayı başardı, Brezilya’lı pilot Barrichello ikinci, İtalyan pilot Trulli ise üçüncü sırada yarışı tamamladı. Hamilton ise yarışı dördüncü sırada bitirebildi.
Vettel ve Kubica’nın bitime az bir zaman kala yaptığı kazanın ardından Barrichello ikinci sıraya oturarak takımına duble yaptırmış oldu.
Jarno Trulli’ye güvenlik aracı pistte olduğu süre içinde sollama yaptığı gerekçesiyle 25 saniye cezası verildi ve üçüncülüğe Hamilton oturdu. Ferrarilerin bir varlık gösteremediği yarışta Brawn GP duble yaparak markalar klasmanında birinci sıraya oturdu.
McLaren Mercedes takımının yarıştan diskalifiye edilmesi ile Trulli tekrar üçüncü ilan edildi.
Damalı bayrak yok ama Button yine birinci!!!
Sezonun ikinci yarışı Malezya’nın Sepang pistinde geçtiğimiz hafta sonu yapıldı.
Yarış öncesi yağmur beklenmediği halde yarışın 32.turda yarışın aniden ve şiddetli şekilde bastırması nedeniyle sürücülerin güvenliği için yarış durduruldu. Yarışın durdurulduğu anda ilk sırada olan Button yarışın lideri ilan edildi. Yarışa ilk cepten başlayan Button bu yarışta da şansını devam ettirdi ve kariyerinin 3’üncü GP zaferini elde etti.
Antreman turlarının en iyi zamanını elde eden Ferrari pilotları Raikkonen ve Massa Pazar günü yapılan yarışta yine puan alamadılar ve taraftarlarına hayal kırıklığı yaşattılar.
Yarışta ikinciliği BMW Sauber’in Alman pilotu Heidfeld alırken, üçüncü sıraya Toyata takımının Alman pilotu Timo Glock oturdu. Trulli’nin 4. olarak tamamladığı yarışta Barrichello 5’inci Weber ise 6. Oldu.
Kurallar gereği yarış tamamlanmadan durdurulduğu için ve yarış süresinin 2 saat ile sınırlı olması nedeniyle yarışmacılara normal puanların yarısı verildi.
Pilotlar klasmanında Button 15 puanla birinciliğini devam ettirdi. Takımı Brawn GP ise 25 puana yükselerek markalar klasmanında birinciliğini korudu.
Bakalım 17-19 Nisan’da Çin Grand Prix’sinde yarışseverleri nasıl bir heyecan bekliyor.
Continue >>>

Gözyaşıyla yıkanmış yastıklar


Yine sabah oldu, pijamalarını çıkarıp katladın yatağın kenarına bıraktın. Üstüne yeni bir sen’i giydin, elbise niyetine. Akşam ki senden çok farklı. Gece tüm yaşanmışlıklar, üstünden çıkardığın pijamanla birlikte kaldı. Gözyaşınla ıslanan yastığın mahzun arkandan bakıyor, acaba bu gecede gözyaşı sağanağı olacak mı diyerek.
Alelacele hazırlanıp atıyorsun kendini evden dışarı. Üzerine giydiğin yeni sen’le, yüzüne taktığın sahte gülüşünle esnafa selam verip koşturarak geçip gidiyorsun sokaklardan. Sahte sen ve içindeki gerçek sen nasıl da çatışma halinde, üzerine giydiğin sahte sen, yüzüne taktığın sahte gülüşle etrafındakiler seni mutlu sanıyorlar. Oysaki sen biliyorsun bir tek içindeki gerçek seni.Hepimiz sahte hayatlar yaşıyoruz. Güneşle birlikte doğup, güneşle birlikte batan sahte hayatlar. Her gün bir yenisi yaşanan. Gün içinde karşılaştığın insanların, işyerinde, otobüste, trende, gemide, kaçı normal görüntüsünde.
Düşüncelerini okuma gücüne sahip olsan kim bilir ne hayatlara, ne sevinçlere, ne hüzünlere tanık olacaksın. Belki birçoğunu kendine benzeteceksin.
Akşam evin yolunu tutarsın, yine yüzünde sahte gülüşün, üstünde sahte elbisenle, eve gidip bir an önce kurtulmak istersin, üzerinden çıkarıp atmak istersin sahte ne varsa. Ta ki ertesi gün güneş doğana kadar. Gerçek sen’le baş başa kalmak istersin. Gece yatağına yattığında belki yine gözyaşlarınla yıkayacaksın yastığını, belki de hemen uykuya dalıp başka diyarlara yol alacaksın. Ama gün doğduğunda her şey yine sil baştan sahtelik içinde sürüp gidecek.
Continue >>>

Seçimlerden akıllarda kalanlar


-Antalya’nın Manavgat ilçesi Oymapınar beldesinde halk seçimlerden bir hafta önce ölen AKP’li adaya oy verip başkan seçmişler. Ancak yasa gereği adam öldüğü için en çok oyu alan ikinci aday başkan koltuğuna oturmuş. Halk isyanlarda CHP’li aday başkan oldu diye. Biz ona oy vermedik diyorlar.
Eh benim akılsız milletim siz bilmezmisiniz ki ölüden hayır gelmez, ama seçmişler madem bir kere onları mı kıracaksınız koyun adamın resmini koltuğa yapsın başkanlık, eee ceket başkan oluyor da resim niye olmasın.

-Ağrı’da seçimi AKP’li aday kazanınca DTP’liler ortalığı savaş alanına çevirmişler.
Aman bırakın ne yaparlarsa yapsınlar, kırsınlar döksünler, hatta olmadı adaylarını düello yaptırsınlar. Kim sağ kalırsa o başkan olur, ölen ölür kalan sağlar bizimdir misali.


-Gaziantep’in Nizip ilçesinde seçimi AKP’li aday kazanınca DP olay çıkarmış.
Ya gerçekten DP seçimlere katılmış mıydı? Hiç unutmuşum da.

-Seçim sonuçları yavaş yavaş gelmeye başladı. CHP’nin Beyoğlu Belediye Başkan adayı ekranlarda seçimi ben kazandım diye konuşuyor, tebrikleri kabul ediyor. Aaa o da ne sabah bir kalkıyorum ki seçimi AKP’li aday kazanmış.
Acaba akşam ben rüyamı gördüm, yoksa biz hiç seçime falan gitmedik mi? Kötü bir şakamı yoksa hepsi.

-Siirt’te seçimleri DTP’li aday kazanınca DP’liler saldırmışlar.
Ya ben Türkiye’de değilim ya da seçimler Patagonyada yapıldı. DP’liler ne varlık gösterdi ki bu seçimlerde birde üstüne üstlük kavga çıkarıyorlar. Heee anladım kedi uzanamadığı ciğere mundar dermiş…..

-Antalya Demre’de bir köyde meydana gelen olay tam Türkiye’lik dedirtecek cinsten. Köylü oy kullanmaya gidiyor muhtar adayının zarfına 400 TL koyuyor. Eve gelince aklı başına geliyor, sandıklar açıldıktan sonra parasını alıyor.
Benim aklım karıştı gerçekten yanlışlıkla mı koydu o 400 TL’yi zarfa,yoksa muhtar adayı adının olduğu kağıt içinde adama ona oy versin diye rüşvet olarak para verdi de bizim şaşkın amca görmedi onunla birlikte mi koydu zarfa.


-Erzurum Aliçeyrek’te muhtarlık yarışı kıyasıya bir mücadeleye sahne oldu. İki muhtar adayının yakınları birbirine girdi 5 ölü, 8 yaralı.
Köyde oy kullanacak kimse kaldı mı acaba yoksa ölenler pisi pisine mi öldüler.

-Malatya Pütürge Tepehan beldesinde yaşanan olay ise işin başka bir boyutu. Makam şöförü belediye başkanlığına aday oluyor ve seçimi kazanıyor.
Helal olsun, adam demek ki 13 yıl sadece şoförlük yapmamış, gerçekten çalışmış, alnının teriyle almış başkanlığı.

-Seçimlerden sonra bilanço açıklandı. 15 ölü, 100 yaralı.
Yaşasın Demokrasi Bayramı, Kurban Bayramı ve Şeker Bayramını aratmadı vallahi...
Continue >>>

Demokrasi Şöleni



Seçimden sonra buyrun demokrasi şenliğine. Milyonlar TV ekranlarında izledi oy verme işlemi sırasında ve oy verme işlemi bittikten sonra yaşananları. Diz boyu kepazelik. Trajikomik olaylar silsilesi, vuranlar, kıranlar, ölenler, öldürenler. Meğer ne değerli ne tatlı şeymiş şu koltuk. Tüm yaşananlar size önemli bir mevkii, iyi bir sosyal statü sağlayacak olan koltuk uğruna değil mi? Kim aksini inkar edebilir ki. Tamam içlerinde halk için çalışacak, halka hizmet edecek olanları da var, yok diyemeyiz. Yine de şu kasa, kese doldurma, adam kayırma işleri olmasa iyi olur dimi ama.
İstanbul'da Trakya Bölgesine doğru uzanan ilçelerinde yaşananlara bir baksanıza, hali hazırda en çok rant getirecek ilçeler konumunda değiller mi? Bu özelliği onları paylaşılamaz kılmıyor mu? Bunda değil mi tüm adayların gözüne elma şekeri gibi gözükmeleri? Yaşanan olaylara hepimiz ekranları başında şahit oluyoruz.Seçim sonuçları açıklanmaya başlandı, x ilçesini CHP kazanıyor. Sonra AKP kazandı açıklaması geliyor. Durum böyle olunca karşıt iki partinin yandaşları da birbirine giriyor.
Büyükçekmece ve Beylikdüzü’nde yaşananlar en güzel kanıtı. Başka söze gerek bırakmıyor. Ankara da Dikmen ve Çankaya’da yaşananlar da olayın ayrı bir boyutu. Çok sınırda oy farkıyla belediye başkanlıkları gidip geliyor. İtirazlar yapılıyor YSK kararı verecek herkes merakla bekliyor. Gerçi seçim gecesi yaşananlar kolay unutulacak cinsten değil, akıllarda bir sürü soru işareti bırakıyor. Seçimlere gölge düştü şaibeli bir seçim yaşadık, bitti. Yankıları uzun zaman devam edecek gibi. Demokratik bir seçim ortamında olmaması, yaşanmaması gereken olaylar meydana geliyor.
Sonuçta halk tüm partilere uyarı niteliğinde cevabını çok güzel verdi vermesine de anlayana misali. Ders alırlar mı bilmiyorum bekleyip hep beraber göreceğiz.
Ne dağıtılan kömürler, beyaz eşyalar, makarnalar, ne de yüksek volümden atıp tutmalar işe yaramadı, halk bilinçli şekilde davrandı. Ancak bir gerçek var ki şu zamana kadar yapılan seçimler içinde en çok rüşvet dağıtılan seçim oldu. AKP’ye epey pahalıya mal olmuş olmalı, ya da sponsor firmalarına!
Seçimden önce kriz yok diyen, ancak seçime sayılı günler kala ardı ardına kriz önlem paketlerini açıklayanlar seçim bittikten sonra sonuçlar kesinleşmeden gece yarısına doğru ekranlara çıkıp seçim sonuçlarının kendilerini tatmi etmediğini, halkın nedemek istediğini anladıklarını, gereken cevabı aldıklarını, değerlendireceklerini, nerede nasıl bir hata yaptıklarını araştıracaklarını açıklıyorlar. Hatta seçimden önceki geceye kadar krizi kabul etmeyen Recep Tayyip Erdoğan seçimden birkaç saat sonra çıkıp seçim sonuçlarında krizin etkisi büyük açıklamasını yaparak krizi kabul ettiğini gösteriyor. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu derler. Üç beş saat öncesine kadar ülkede kriz yoktu hamdolsun ki teğet geçmişti de ne oldu ki birden ülkeye kriz geri döndü kimse anlamadı.
Sonuçların ortaya çıkardığı en büyük gerçek AKP’nin ve başbakanın halkın yüzde 61 tarafından istenmediğidir. Halk padişah ve halife görmek istemiyor, ortadoğuya yanaşan, racon kesen, halkı azarlayan, parlayan, gürleyen, kendini yükseklerde gören bir lider, bir başbakan istemiyor. Bunu anlasalar iyi olur.Bazı il ve ilçelerde gösterdikleri adaylar seçilemedi. Özellikle alınmasını yürekten istediği illeri alamadı, bu illerdeki seçim çalışmalarında görevlendirdiği bakanları bir işe yaramadı. Sonuç başarısızlık. Öyle ki bu seçim sonuçları birkaç bakanı koltuğundan edecek gibi gözüküyor. Antalya’lı yaşlı bir teyze “oy, moy yok size” diyerek azarladığı bakana, aslında halkın ortak düşüncesini çok güzel aktarmış oldu ve Antalya Büyükşehir Belediyesi CHP’ye geçti. Mersin’li çiftiye yapılanlar da unutulmadı. Halk burada da cevabı çok güzel verdi. Manisa örneğinde de aynı durum söz konusuydu, halk tepkisini çok güzel gösterdi.
Soğuk karlı dağ doruklarından sıcak denizlere açılamadı AKP, önünü büyük oranda CHP, az da olsa MHP kesti. Özellikle büyükşehirlerde tahminlerin de ötesinde oy kaybına uğradı. İç Anadolu da kazandığı illerin bazılarında da aman aman çok büyük farkla kazanamadı Belediye Başkanlıklarını. Kayseri’de büyük oranda oy kaybı yaşadı. Sivas seçimlerden birkaç gün önce ölen hemşehrileri Muhsin Yazıcığolu’na vefa borçlarını çok güzel ödediler. AKP burada da hüsrana uğradı. Isparta’da da MHP’ye mağlup oldu. Halk tokatı vurdu uyarı niteliğinde de olsa.
Dur bakalım Tayyip Bey dediler. Öyle istediğin gibi at koşturamazsın bu meydan da gerçi ata da binemezsin ya neyse. Yüzde 50 oy alırız diye atıp tutanlar hayal kırıklığına uğradılar, yandaş medya bile seçimden önce krizden tek kelime bahsetmezken öcü gib kaçarken, her nedense seçimden sonraki ilk manşetlerinde kriz sözünü kullandılar. Hatta bu gidişle one minuitt , bir daha gelmem dediği Davos yolları da Başbakana gözüktü gibi. Artık Davos’a “Davos yolları taştan” şarkısını terennüm ede ede giderler.Olmadı Recep Tayyip olmadı bu defa. Maymun gözünü açtı, ne dağıtılan rüşvetler (yardımlar) ne seçimden iki üç gün önce açıklanan ikinci Ergenekon iddianamesi, ne birkaç sektörü ihya eden vergi indirimlerin, ne de asit kuyuları milleti kandıramadı. Bakanlarının, milletvekillerinin daha önceki seçimlerde yaptığı gibi askere sataşıp polemik yaratarak oy toplama çabasıda sonuç vermedi bu kez. Sandık açıldı ve 7 milyon seçmenin oy kullanmadığı sonuçlara göre yüzde 39 oy oranıyla ipi birinci göğüslediniz. Hayırlı uğurlu olsun ancak yüzde 61 gibi küçümsenemeyecek bir oranla da istenmediniz bu da kulağınıza küpe olsun. Türk halkı bu, kime ne zaman, ne cevap vereceğini çok iyi bilir. Allah göstermesin sonunuz ANAP gibi oluverir, bir dönemlerin en büyük, en güçlü partisi konumundayken şimdilerde esamesi bile okunmaz oldu.
Artık küllahı önünüze koyup iyi bir düşünün, bu işin ileride genel seçimleride var. Öyle ben ceketimi koysam seçilirle bu işler yürümüyor, hep beraber gördük kalelerin nasıl düştüğünü, istediğin illerin hiçbirini alamadığını, hatta sizin olan bir çok doğu ilini nasıl kaybettiğinizi. Aşırı özgüvende ters tepiyor, kutuplaşmalar da ters tepiyor, yanlış aday seçimide üstüne bal kaymak oluyor. Her gittiğin mitingde karşına ya MHP ya da CHP’yi aldın, iki parti liderine attın tuttun, belki sana gelmesi muhtemel olan MHP oylarını da kaybettin. Çünkü bir çok yerde CHP ve MHP adayları arasında dayanışma olduğu söyleniyor. Hangi aday daha güçlüyse o adaya oy verildiği söylentileri kulaktan kulağa dolaşmakta.
Artık önünüzde uzun bir süreç var bakalım hep beraber sonuçlarını göreceğiz, neler yapıp neler yapamayacaksınız. Yoksa 1989’un Özal örneği gözününüzün önünde olsun. Tarihle aranız pek iyi olmasada (mitinglerinizdeki konuşmalarınızdan hepimiz öğrendik) bir açıp okuyun ara ara faydası olur mutlaka.
Continue >>>

Küçük kurbaa


Küçük kurbaa, küçük kurbaa,
Kuyruğun nerede?
Kuyruğum yok, kuyruğum yok,
Yüzerim derede.

Küçük kurbaa, küçük kurbaa,
Bacağın nerede?Bacağım yok, bacağım yok
Pişiyor tencerede!!!

Allah Allah bu şarkı böyle değildi, evet haklısınız değildi. Çocukken hepimize öğretilen küçük kurbağa şarkısı da kurbağa neslinin tükenmeye başlamasıyla tarih sayfalarında kalacak gibi.
Nasıl olur demeyin. Maalesef ki doğru. Lüks lokantaların mönülerinde yer alan kurbağa bacağı nedeniyle kurbağa nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya. Fransızların, lezzetli yiyeceğimiz diye lanse ettiği kurbağa bacağı yeme sapkınlığı tüm dünyada hızla yayılırken, ekolojik dengeyi de bozduklarının farkında değiller. Bilinçsizce yapılan tüm avlanmalar gibi kurbağa avcılığındaki bilinçsizlikte dünyada 100 türün yok olmasına neden olmuş. Adelaide Üniversitesi’nin yaptığı araştırmaya göre yılda 200 milyon ile bir milyar kurbağa yenmekteymiş. Bir yayın organının açıklamasına göre kurbağa bacağı ile beslenmek çağdaşlık simgesiymiş. Hangi çağdaşlığın simgesi bu böyle.

Aslında nesillerinin yok olmasındaki bir diğer faktör de dünya üzerindeki bataklıkların kuruması. Bataklıkların kurumasındaki en önemli etkenler ise küresel ısınma, çevre kirliliği ve hepsinden önemlisi de insanlar eliyle bu bataklıkların kurutularak yok edilmesi. Balıkçılıkta uygulanan çiftlik üretimi aslında kurbağa üretiminde de uygulanabilir bir yöntem olabilir. Özel çiftlikler kurup burada yenebilecek kurbağa üretimi yapılabilir. Böylece doğal ortamdaki kurbağalar da nesillerini devam ettirme şansına sahip olurlar. Bilinçsizce avlanmanın da önüne geçilmiş olur.
İnsanoğlu eko-sistemde her gün yeni bir hayat zincirinin halkasını kırarak kendi sonuna doğru büyük bir hızla ilerliyor.

Belki bizler şarkısını söylediğimiz küçük kurbağayı birkaç kez görme şansına sahip olmuş olabiliriz. Ama bizden sonra gelenlerin böyle bir şansa sahip olacağını düşünmüyorum. Zaten onlara bu şarkıyı söylemek de anlamsız gelecektir.

Küçük kurbaaa, küçük kurbaaa,
Ne oldu sana böyle…
Continue >>>

Anadolu Ninnileri


Ninni denince aklımıza hemen uyku gelir. Kim sevmez ki uykuyu, ya çocukluğumuzdaki gibi ninniyle uyumak, ne yalan ben hala çok severim. Belki de bugünden sıyrılıp yıllar öncesine çocukluğuma döndüğüm içindir, bilmiyorum. Ama bildiğim kulağımda annemin sesi saçımı okşayarak beni uyuttuğu zamanki duyduğum huzuru hiç birşeye değişmeyeceğimdir.
Günümüzde ninniler eskisi gibi popüler olmasada, eskimiş olsalarda hala ninniyle büyüyen bebekler var ki bunlar şanslı olanları. Özellikle Anadolu’da hala yaygın olarak ninniler söylenmekteymiş.Birkaç kadim Anadolu ninnisi buldum sizler için, hem okuyun hem de başınızı yastığa koyup mışıl mışıl uyuyun diye. Allah rahatlık versin.

Oğlandır avuk
Başında kavuk
Oğlana kurban
Bir sürü tavuk
Oğlandır amış
Başında kamış
Oğlana kurban
Bir sürü camış
---

Ninni de ninni ninnice
Bol soğanlı börülce
Yesin benim oğlum doyunca
Mini mini yavrum ninni
Dandini dandini dan ister
Bey babasından don ister
Basmadan beğenmez oğlum
Kadifeden don ister
---
Lımbılı balam lımbılı
Hırdaca balam hırdaca
Dağda erikler, hırdaca ferikler
Balama kurban
Pumpili ferikler
---
Ak güvercin, gök güvercin
Kanatları mercin mercin
Sen oku da benim kuzum
Baban öder harcın
---
Tapşini kızım tapşini
Gel babası öp şunu
Topla bahçenin taşını
Yar komşunun gül başını
---
Yaylaların boz yılanı
Akar bulanı bulanı
Anasının ak doğanı
Ninni kuzum, ninni yavrem
---

Herini kızım hürini kızım
Müftü paşa’nın gelini kızım
Müftü paşa’ya vermem dedim
Seraskerin gelini kızım
Seraskerden nişan gelir
Ordu ile paşa gelir
Sırma ile puşu gelir
Kızıma kızıma ah benim, güzel kızıma
Pullu duvaklar yüzüne!!!
Continue >>>

Hakkını öldür üstüne de yiğidi ye...


Pazar gününe bir şey kalmadı, sonunda dananın kuyruğu kopacak. Ak koyun kara koyun çıkacak ortaya.

Haber kanallarından izlediğim kadarıyla tüm parti liderleri mitingleri için gittikleri illerde coşkulu bir kalabalık tarafından karşılanıyorlar. AKP mitingi dolu, CHP mitingi dolu, MHP mitingi dolu, Saadet Partisinin mitingleri aynı durumda. Benim anlayamadığım olay gittikleri illerin çoğu büyükşehir kapsamında değil, nüfus sayısı ne kadar olabilir ki?

Diyelim ki X ilinde a partisinin mitingi var bakıyorsunuz ortalık kıyamet günü gibi, b partisi başka bir gün aynı ilde miting yapıyor yine mahşeri bir kalabalık, şaşılacak durum. Miting günü gelen partinin yandaşları çevre illerden mi taşınıyorlar, yoksa millet aaa bak ilimize bilmem kim gelmiş gidip bi görelim, bakalım neler anlatacak mantığıyla mı gidip alanlarda kalabalık yapıyorlar, yoksa kararsızlar da hangi liderin ağzı iyi laf yaparsa ona oy veririz diye mi düşünüyorlar, şu evde boş boş oturup o kadın programı senin bu kadın programı benim dolaşanların kafa yapısına sahip bir anlayış içinde o miting senin bu miting benim dolaşıyorlar mı anlayabilmiş değilim, anlayan varsa, bilen varsa hayrına bana da bir anlatsın şunun doğrusunu, kafayı yiyeceğim valla.

Eğer durum böyle ise pazartesi sabahı neler olacak, nasıl bir güne uyanacağız tahmin bile edemiyorum. Çünkü meydanları dolduran o kalabalığı kendi partizanı sanıp aldananların vay haline, büyük bir hezimet yaşacaklar demektir. Yok durum tersi bir durumsa zaten liderlerin az çok tahminleri doğru çıkacaktır.

Zaten hangi ilde, hangi ilçede kimin kazanacağı kesin olanlar dışındakiler büyük bir sürpriz yaşayabilir, ya da aynı düzene devam diyen halk koyun gibi güdülmeye razı olabilir.
Pazar günü söz hakkı da mühür de halkın elinde. Aylardır devam eden çekişmelere, yarışa son noktayı koyacak olanlar umarım ki her şeyi akıl süzgeçlerinden çok iyi geçirerek kararlarını verirler.

Ünlü bir yazarın dediği gibi “her ülke halkı müstahak olduğu şekilde yönetilir” sözünü mü doğrulayacağız bilmiyorum. Ancak ben Türk halkının bunları hak ettiği görüşünde değilim, bu şekilde yönetilmek istediğine inanmak istemiyorum. Halkımız soyguncularla, ali kıran baş kesen zihniyete sahip kafalarla yönetilmeyi hak etmiyor.

Sandıklar açılıp sonuçlar gelmeye başlayınca televizyonları başında sabırsızlanarak bekleyenlerden sevinende olacak, üzülende, pişman olanda, helal olsun diyende olacaktır. Ama sonuç ne olursa olsun vicdanı rahat olacak mı önemli olan bu. Eğere akşam sonuçlar açıklanmaya başlayınca koltuğunda vicdanı rahat olarak oturabiliyorsa ne mutlu ona. Ama yok keşke o partiye vermeseydim bak diğeri de epey oy almış diyeceksen o başka.

Pazar günü mühür kimdeyse sultan odur misali seçmenler sandıklara gidecek, ya eşek ölür kalır eseri diyecek, ya da eşeklik bakidir deyip yola aynı düzende devam edecek.

Son söz olarak atalarımız ne demiş yiğidi öldür hakkını yok yok böyle değildi, hakkını öldür üstüne de yiğidi ye. Evet şimdi oldu aynen böyleydi. Ne alaka ben de anlamadım ama neyse cuk oturdu valla.
Continue >>>

Çocuk Ruhum


Yıllar geçti hep aynıyım ben, hiç değişmedim. Hala biraz deli, hala biraz çocuk. Eskimek bilmiyor muyum nedir!

Hayallerim de, umutlarım da hala taptaze, yepyeni. Gözlerim geceleri hala ışıl ışıl yanan yıldızlarda. Gündüzleri gökyüzünde, uçsuz bucaksız sınırsız mavilikte. Yüreğim kocaman, sevgi dolu. Ruhum çocuk, uçurtma peşinde koşan yaramaz bir çocuk.

Sen sevgilim koca adam gibi durma karşımda, biraz çocuk ol. Kimse suçlamaz seni çocukça davranınca. Susma hadi konuş benimle. Sen de bak gözlerime ışıl ışıl yanan yıldızlar gibi. İçinden gelen tüm sevda sözlerini söyle bana. Yalnızlığını paylaş benimle.

Hadi tut elimi, bak uçurtma havalandı, yakalayalım kuyruğundan. Koşalım peşi sıra. Boğuluyorum suskunluğunda, çiçekler getir bana. Bak ruhum hala çocuk, dök misketlerini yere.

Ara sıra saçımı okşa.

Sen misin elimi tutan yoksa Azrail mi? Gitmek istemiyorum. Bırakma beni, içim titriyor, n’oluyor? Ben daha büyümedim ki. Küçücük bir çocuk ruhum benim. Yüreğim kabarıyor içime sığmıyor, nefesim daralıyor. Hava mı soğudu ne? Üşüyorum. Sarıl bana. Galiba gidiyorum. Azrail tuttu elimi. Dur misketlerim kaldı, ayıcığım kaldı. Onlar olmadan gidemem ben üşürüm oralarda. Hem daha akşam olmadı, gün batmadı. Gideceksem akşam üstü gün batımından sonra gitmeliyim.

Tut elimi canım, beni bırakma. Güneşe yol alalım birlikte.
Continue >>>

AKP Sloganları


AK Parti seçim hazırlıklarına yeni sloganlarıyla başlamıştı. Neydi bunlar, şöyle bir hatırlarsak, gerçi hergün göre göre millet ezberledi ayrı mesele ama yinede hatırlatayım istedim. "Büyük düşün sen Türkiye'sin", "İşimiz hizmet, gücümüz millet" haa bir de şu meşhur şarkıları "Beraber yürüdük biz bu yollarda"... Sizin o yolları kiminle yürüdüğünüzü herkes çok iyi biliyor ya hadi neyse.

Bunlar AKP'nin seçim mitinglerinde kullandığı sloganları. Ne kadar da klişeleşmiş, eskimiş hiç AKP ruhunu vizyonunu, misyonunu yansıtmayan şeyler. Ancak geçenlerde gazetelere şöyle bir göz gezdirirken Sayın Fahrettin Fidan AK Parti için hazırladığı yeni sloganlara rastladım. Tek kelimeyle harika, muhteşem olmuşlar, bu nasıl bir zeka örneğidir ki tam AKP zihniyetini yansıtıyorlar, ağzına kalemine sağlık Fahrettin Fidan. Şimdi belki kaçırmış olanlarınız vardır diye sizlere aynen aktarıyorum bu sloganları. Yorum size kalmış.

-"İstemiyorsan para vermek kömüre, bulgura, soğana; Hiç düşünme ey vatandaş, oylar direkman! Erdoğan'a"

-"İstiyorsan dolu file, dolu kiler, dolu cep; Daha ne düşünüyorsun be muhterem, işte karşında Recep"

-"İçeride allame, dışarıda eli maşalı, Rabbin lütfudur bize Kasımpaşalı"

-"O Türkiye sevdalısıdır, yüreği Türkiye için çarpar, Dokunma omuzuna, adamı fena çarpar"

-"O pırıl pırıl, sütten çıkmış ak kaşıktır, yüzde 47 ne ki, ona dünya aşıktır!"

-"İşimiz hizmet, gücümüz millet, Yapma muhalefet, etme adamı illet"

-"Ötekileri geç bi kalem, hepsini unut, Oylar Receb'e, unutma parolamız; van minut"

Evet seçimlere çok az bir süre kaldı, ama AKP oy oranını arttırmak istiyorsa hemen tez elden yeni sloganları bastırsın mitinglerde bunları kullansın. Bakın görün nasıl oy patlaması yaşanır.
Continue >>>

Maymun kadar aklımız olsa


Şu maymunlar akıllı hayvanlar vesselam.
Her ne kadar TÜBİTAK "derginin kapağını değiştirmedik, Darwin ve Evrim Teorisi'ne sansür uygulamadık, aslında 200. doğum yılında onun için özel bir sayı çıkaracağız, arkadaşımız kendi insiyatifini kullanmış kapağı değiştirmiş" diye bir açıklama yaptılar yapmasına da, pek inandırıcı gelmedi ve üstüne üstelik tüm dünyadaki sayılı bilim merkezlerinin de tepkilerini üzerlerine çekmekten kurtulamadılar.
Modern çağda hala maymundan mı geldik tartışmaları yaşana dursun, bence maymundan mı geldik bilmem amma maymuna doğru gittiğimiz ve insan oğlu insan olarak bir maymun kadar olamadığımız kesin.

Sen kalk Allah'ın maymunu dişlerini temizlemek için parka ziyarete gelenlerden düşen saç telini diş ipi niyetine kullan. Şimdi herkes elini vicdanına koyup söylesin kaçımız diş ipi kullanıyoruz yada kullanmasını biliyoruz, çocuklarımıza öğretiyoruz. Bir, iki, üç çok olmadığı kesin.Ama maymunlar diş ipi kullanıyor yani buldukları saç tellerini diş ipi niyetine kullanıyor ve karşılarına oturtup hiç usanmadan yavrularına da öğretiyorlar.
Maymunlar üzerine inceleme yapan Japon bilimadamları gördükleri karşısında çok şaşırdıklarını belirterek, "eşyaları kullanma konusunda ders vermenin sadece insanlara özgü olduğnu düşünüyorduk, ancak maymunlarda saç telini kullanarak diş temizliği dersini yavrularına öğretebiliyorlar" açıklamasında bulundular.Hatta öyle ki, plan yapan maymunlar bile mevcutmuş. Örnek olarak İsveçteki bir hayvanat bahçesinde bulunan maymun gösterilebilir. Maymun çevrede bulduğu taşları biriktirip gelen ziyaretçilere atıyormuş.Pes vallahi şöyle bir etrafıma bakıp hala maymun kadar düşünüp, maynum kadar aklı olmayan bir sürü insan müsvettesi görünce insan olduğuma utanasım geliyor.
Siz hala maymundan mı geldik diye tartışın durun insanlık maymun olmuş kimse farkında değil.
Continue >>>

Çöpten beslenen çocuklar


Cezaevlerindeki tutuklu sayısı Cumhuriyet tarihinin en kalabalık seviyesine ulaşmış. Şimdi bundan ne anlam çıkarmamız lazım? Nüfus sayımız arttı da ondan mı demeliyiz, yoksa iktidarın görmezden geldiği işsizlikten, açlıktan mı millet hırsızlığa başladı demeliyiz.

Gün geçmiyor ki haberlerde bir hırsızlık olayı duymayalım. Çok ciddi boyutta hırsızlıkların yanında, sadece ekmek, simit çalanlarına varana dek. Psikolojik rahatsızlık boyutunda olan hırsızlığı bir kenara bırakırsak, insan bir ekmeği neden çalar? Bunun için hırsız damgası yemeyi göze alır. Eğer evine götürecek bir parça ekmeğe muhtaçsa ve bunu göze alabiliyorsa o insan gerçekten zor durumda olduğundan bunu yapıyordur. Sorgulanması gereken hangi ruh halinde ve hangi şartlar içinde bunu yaptığı.

İktidardakiler ülkemizin refah içinde her şeyin güllük gülistanlık olduğunu sanıyorlar ve halka bunu empoze etmeye çalışıyorlar. Durumun böyle olmadığının farkında olmalarına rağmen halka göz göre yalan söylüyorlar. Gece el ayak çekildikten sonra tebdili kıyafet bir sokağa çıksınlar bakalım, kaç kişi kuytu bir köşede sokakta yaşıyor, kaç kişi nafakasını çöpten çıkarıyor. Çöpten ekmek bulup yiyenleri gözümle gördüm. Bu devletin en büyük ayıbıdır.

Semt pazarları hemen hemen her gün kuruluyor. Pazarın toplanmasından sonra pazarcı esnafının çöp diye bıraktığı mallarla kaç aile o günü de aç geçirmiyor. Bazı anneler, babalar tanınmamak için yüzlerini gözlerini kapatmış ellerinde torbalarıyla çöp niyetine bırakılan sebze meyveleri karıştırıp içlerinden ele avuca gelebilecek durumda olanları topluyor. Bu çöplerden topladıklarıyla akşam sofraya bir kap yemek koyabilecekler. Belki de evdeki çocuklarını böyle büyütüyorlar. Birkaç ezik çürük sebze meyve ile. Belki de çocuklar sadece bu meyve ve sebzenin tadını biliyor. Pazardan manavdan sağlam olarak alınmış olanını bilmiyor. Seçim zamanı rüşvet olarak millete bedava kömür, makarna, birkaç erzak dağıtmakla olmuyor bu işler. Hani illa seçim rüşveti dağıtacaksanız da gerçekten ihtiyaç sahiplerini belirleyip dağıtın, yoksa öyle gösteriş olsun diye, bakın biz bunları bunları dağıttık demekle olmuyor. Kim bilir kaç çocuk böyle büyüdü, büyümeye devam edecek.

Hakka hukuk’a sıra gelince yine adaletsizlik diz boyu, çok götürenle az götüren ters oranda ceza alıyor. Devletin kasasını soyup soğana çeviren takipsizlikten bir ceza almazken, bir ekmek çalan yıllarca hapis yatabiliyor. Gerisini siz düşünün.
Continue >>>

Devletin malı deniz...


Ne mutlu Unakıtan çifti yurda döndü. Dönüşte yaptıkları açıklamalarda uzun süre unutulacak cinsten değil.

Unakıtan’a kalp damarlarındaki üç damarın tıkalı olduğu teşhisi konmuş ve bypass olması gerektiği söylenmişti. Eşi Ahsen hanım bu haberi duyunca şoka girmiş ve ellerini açıp Allah’a dua etmiş. Dua’da nedemiş peki, aynen şöyle :”Ya Rabbi bu nerede iyi olursa iyi olur. Ben şu an hiçbirşey düşünemiyorum. Sen bana doğru ve hayırlı yolu göster” , Allahın işi işte akıl sır ermez, Ahsen hanıma nida geliveriyor ve ABD Cleveland’da olacak bu ameliyat diyor.

Bak sen şu Ahsen hanımda ne marifetler varmış meğerse. Hani ağzımdan yel alsın işsiz falan kalırlarsa hiç üzülmesinler medyumluk, falcılık yaparlar. Acaba benim içinde bir dua edip sonum ne olacak söyleyiverse valla hiç fena olmaz.

Neyse Kemal Unakıtan’a bu öngörüsünü söylüyor ve eşide itirazsız kabul ediveriyor tabiki. Ve sonuçta düşülüyor uzun ince ABD yollarına. Ne yalan söyleyeyim akıllı kadınmış dünyadaki en meşhur yeri bulmuş. Kazara o an yurdumun devlet hastenelerinden birini gösterseydi Allah nice olurdu halleri. Acaba günlerce hastene kapılarında kıvranan hastalara Allah Cleveland’a gidin dedi de bizim şaşkın halkımız mı dinlemeyip buralara gitti.

Unakıtan’lar iki hafta ABD’de hem ameliyatlarını yaptırdılar hem de babalar gibi tatillerini yaptılar. Hani yedikleri içtikleri onların olsunda gördüklerinizi anlatın derler ya, ben de bu değirmenin suyu nereden geliyor onu merak ettim doğrusu. Belki vicdan muhasebesi yapıp kimsenin aklında soru işareti kalmasın diye bir açıklama yapmayı uygun görürler mi acaba? Hani ameliyat kendi şahsi hesabımızdan yapıldı, ya da yok canım olur mu hiç öyle şey kendi hesabımızdan niye ödeyelim devlet dururken, eee ne de olsa devletin malı deniz...
Continue >>>

Ağzına sağlık Yıldız


Yıllardır ATV ekranlarında Pazar gecelerini zaptetmiş bir kabadayıya haddini bildiren aslan gibi bir kadın çıktı.

Pazar akşamı televizyon izlemeye korkar olmuştum, hani kazara zaping yaparken İbo Show’a falan rastlarım da tüm sinirlerim bozulur tüylerim diken diken olur diye.

Oldum olası hiç sevemedim İbrahim Tatlıses’i. Zaten niye ona o kadar para verip program yaptırırlar onu da aklım kesmiyor bir türlü. Krizde çoğu program yayından kaldırıldı, insanların büyük çoğunluğunun müptelası olduğu canımmm diziler çekilemedi.

Ancak gel gelelim İbo Show her hafta yayına devam etti. Hep ne zaman kriz bunu da vurur diye bekliyordum, ertesi gün ana haber bülteninde olayı görünce derin bir oh çektim. Kriz vurmadı ama Yıldız vurdu adama.

Ağzın dert görmesin emi Yıldız Tilbe. Başkaları gibi karşısında eğilmedin, dimdik durdun, ezdirmedin kendini. Kim ki o. Madem konuk alıyorsun, misafirine saygı göstereceksin, bırakacaksın sonuna kadar söylesin şarkısını. Öyle zırtpırt kesilmez ki şarkısı insanın. Üstüne üstelik sen kalk bir de utanmadan kadına seni “pezevenklerin” elinden nasıl kurtardım diye hava atmaya kalk. Alırlar havanı böyle İbrahim Tatlıses. Sen sandın mı ki Yıldız senin elini ayağını öpüp, minnet duyacak, iyilik yapıyorsan yap ulu orta her yerde söyleme.

Yanıldın İbo yanıldın, her kuşun eti yenmezmiş demek ki.
Continue >>>

Can Dostlarımız



Soğuk bir kış günündeyiz. İnsanın burnunu dışarı çıkarası gelmiyor. Bu soğukta sokaklarda yaşayan sevimli dostlarımızı hiç kimsenin düşündüğü yok. Malum kriz yüzünden evlerinde hayvan besleyenler bile onları sokağa atar olmuş son zamanlar. Durum vahim millette. Yazık bari sokağa atma bakabilecek birine veya barınma evine bırak belki durumun düzelir sonra yine geri alırsın. Düşünsene o can dostun hiç sokakta yapabilir mi? Yaşayabilir mi?

Sabah camdan dışarı bakıyordum. Yolun karşı köşesinde ki çöp varilinde birkaç kedi ve köpek vardı. Yağmurdan sırılsıklam olmuş soğuktan kulakları düşmüş. Biri çöpün kenarına tünemiş bir poşetle boğuşuyor. Dişlerinin ve patilerinin yardımıyla poşetten bir parça yiyecek alıp hızla park etmiş arabanın altına koşuyor. Sıra diğerinde, o da şanslıymış ki bir parçada yiyecek o buluyor. Köpeğe sıra geliyor o da epey karıştırdıktan sonra ağzında bir kemikle uzaklaşıyor oradan.

Bizim evde yemek dökülecekse eğer ayrı poşetlenir ve çöpün dışına bırakılır ki gelen hayvanlar yiyebilsin. Ancak bizim insanlarımız o kadar vahşileşmiş ki yemek artıklarını ayrı poşetlemek bir yana, ona hiç bir zararı olmadığı halde yemek yiyen kediye köpeğe taş atıyor, ayağıyla vuruyor, o da olmadı garip sesler çıkararak hayvanları kaçırmaya çalışıyor. Gördüklerim karşısında bazen kendimi zor tuttuğum anlar oluyor. Gerçi çok tartışmışımdır bunun için sokakta insanlarla. Allah bazı insanlara akıl verirken hiç düşünmemiş sanırım, yanlış yaratığa vermiş aklı. Hey Allah’ım onun zaten akılla işi yok ki. Olsa ona hiçbir zararı olmayan bir hayvana niye sataşsın.

Ama herkes böyle değil. Biliyorum ki içinizde can dostlarımızı bu kış gününde aç bırakmayacak insanlar da var. Hiç bir şey yapamıyorsanız yemek artıklarını ayrı poşetlere koyup öyle bırakın çöplere. Onlar sizden çok fazla bir şey beklemiyor. Camınıza gelen bir serçeye, bir kumruya biraz ekmek, bulgur veya buğday koymakla bir şey olmaz.

Hadi hepimiz bugün camlarımızın kenarına dostlarımız için biraz ekmek koyalım. Artık yemekleri ayrı poşetlere koyup öyle bırakalım çöpe. İnanın ki hiç bir şey kaybetmezsiniz. Bilin ki onlar karşılıksız sever. Sizde onları karışlık beklemeden seversiniz.
Continue >>>

Geç Kalmış Kadınlar Günü Yazısı


Kimi zaman sizi dünyaya getiren, göğsünde sımsıcak tüm tehlikeden koruyarak büyüten bir ana’dır kadın, kimi zaman şefkatle sarılıp koruduğunuz ablanız, kardeşinizdir kadın. Kimi zaman ilk görüşte aşık olup kalbinizi, dünyanızı verdiğiniz sevgilinizdir, kimi zaman aynı yatağı paylaştığınız eşiniz, sırdaşınız, güneşiniz, çiçeğinizdir kadın. Kimi zaman herşeye göz kulak olan, koşulsuz sevgi dağıtan, sizinle gülen, sizinle ağlayan, herşeye rağmen dimdik ayakta duran, akıllı, yıkılmaz, yenilmez, ekmek gibi, su gibi, bir yudum nefes gibi herşeyim dediğiniz, yani hayatın ta kendisidir kadın.
Kadınlar yüzyıllar boyu ezildi, horlandı, toplumun dışına itilip, ticari bir meta haline dönüştürüldü. Daha doğar doğmaz kaderi kara yazılır. Kız çocuklar hor görüldü, babaları utançlarından başları yerde gezdi. Kız kısmı okumaz dendi okula gönderilmedi, kızını dövmeyen dizini döver dediler, daha çocukken eziyete başlayıp dayağı meşrulaştırıp alkışladılar. Evlenmeden önce baba evinde, evlendikten sonra koca evinde dayak sırtından, bebek karnından eksik olmadı. Kadın itildi, tecavüze uğradı, işkence gördü, seks tuzağına düşürülüp alınıp satıldı, sonucunda itibarı olmayan bir varlığa dönüştürüldü.
Günümüzde hala bazı geri kalmış kafalar kadını ikinci sınıf vatandaş olarak görmeye devam etmektedir. Saçı uzun aklı kısa diyerek söz hakkı tanımamaktadır. Hala harem-selamlık uygulaması yapılmaktadır. Ne korkunçtur ki hala bunlara boyun eğen kadınlar bulunmaktadır. Belki mecburiyetten, belki de inançları gereği ama modern çağa yakışmayan görünüş ve düşünce yapısıyla kadın hala hayattan soyutlanmakta. Aile içi şiddete maruz kalıp ses çıkaramamakta, çıkaranlarında hayatına son verilmekte. İktidar partisi mensuplarının bile ailelerine şiddet uygulamaya devam ettiği günümüzde kalkmış birde utanmadan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü mü kutlayacağız! Kadına hak ettiği saygıyı, değeri verdiniz mi ki? Siyasette kadın aday azlığı, açık başlı, çarşaflı kadın tartışmalarının yaşandığı, medyada kadınlara yönelik haberler, programlar, şarkılar, türküler, şiirler hep kadınlara. Şu an kaç kadın canından olmakta ya da kaç kadın için can verilmekte. Hayatımız kadın üzerine kurulmuş ancak hep beraber bunu görmezden gelmeye çalışıyoruz. Sendika üyesi olduğu için işinden olan kadın, ekonomik kriz var diye işten ilk çıkarılan yine kadın, nerde eşitlik nerde kadın hakları, özgürlük, saygı. Bir de utanmadan bu günü kutluyorsunuz? Erkekler bu yıl meydanlara çıkıp ellerinde pankart kadına eşitlik, kadına saygı, kadına özgürlük diye yürüseler yeridir.
Unutmayın sizi vezirde, rezilde eden yine bizleriz.
Continue >>>

Recep'in Şakşakçıları


I.

Bir süre önce Baykal’ın beni şaşırtan bir açıklamasını dinledim.Deniz Baykal ülkenin içinde bulunduğu kriz ortamından çıkabilmesi için çok önemli 7 maddelik çıkış önerilerini açıkladı. Bakıldığı zaman gayet akılcı öneriler gibi gözüküyor. Ve iktidardaki partiye sesleniyor.“İktidar bu önerileri uygularsa, biz de yanlarında olur onlara sonuna kadar desteğimizi veririz” diyor.
Peki Erdoğan ne yapıyor, devletin parasıyla o miting senin bu miting benim dolaşıyor. Her miting alanında şakşakçıları en ön sırada, Erdoğan boynunda gittiği ilin spor kulübünün atkısı çıkıyor kürsüye. Şakşakçılar hemen başlıyor alkışa. Kürsüden cevap vermeyi de ihmal etmiyor Baykal’a.
“Baykal, sen işine bak, bana akıl verme” diye.
Meydana toplanan halk başlıyor şakşaklamaya “yaşa başbakan en büyük sensin, gurur duyuyoruz seninle”
Başbakan devam ediyor a dese şakşak, b dese şakşak. Analarına küfür etse ilk anın dumurundan sonra yok canım iyi bir şey söylemiştir diyip onada şakşak.
Valla başbakan söylenenleri akıl olarak mı alır, ne olarak alır bilmiyorum, ama bir şekilde aklını başına alsa iyi olur. Kürsüden atıp tutmakla olmuyor. Biraz yukarılardan aşağılara halkın arasına bir insin. Ayağı yere bassın. Millete pembe tablolar çizip durmasın. İşsizlik resmi rakamlara göre yüzde 12,3’e yükselmiş, her geçen gün katlanarak büyüyor. Bir de buna gayri resmi rakamları ekle alsana koskoca bir işsiz ordusu. Türkiye he geçe gün uçuruma sürükleniyor, gidişat kötü. Böyle giderse 29 Mart’ta büyük bir hezimete uğraması kaçınılmaz gibi gözüküyor.Meydanlardaki kalabalıklara aldanma, Cumhuriyet mitinglerinde de görmüştük kalabalıkları, ama hiçbir sonuç alamadılar. Boş kalabalıkmış anlayacağın. Gelenleri bir çoğu seni görmeye geliyor olabilir.

II.

Deniz Feneri e.V. ile ilgili soya en nihayetinde Ankara Cumhuriyet Savcılığına ulaşmış. 6 ay dile kolay. Kurye yürüyerek gelse çoktan gelmiş olurdu ya o da ayrı bir soru zaten. Gerçi baştakiler dosyayı getirmeyi hiç istemediler, çaba sarfetmediler bunun için. Ama olmadı sonunda özet olduğu söylenen dosya geldi. Dosyanın içinden başbakandan , vekillere, bürokratlara, danışmanlara kadar çok sayıda ismin geçtiği iddiası var. Bu durumda dosya erken bir tarihte Türkiye’ye gelmiş olsaydı, bütün kirli çamaşırlar ortaya dökülürdü, olmazdı. Malum önümüz seçim, seçmenin aklını bulandırmak olmaz öyle durduk yere. Dosya gelmesine geldi de çevirisini kim yapacak, nekadar güvenilir, dosyadan evrak kaybolmayacak mı, hepsi muallakta kalan sorular. İnşallah bir 6 ayda onun çevirisi sürmez. Zaten bu süreçte sadece bir noter hakkında soruşturma açıldı. Onun dışında başka da bir işlem yapılmadı. Bu geçen zamanda bazı firmalar sermaye küçülttü, aklandı paklandı. Evraklar yok edildi belkide. Elde ne kaldı bilmeyiz ama dosyanın sonunda ne çıkacak hepimiz büyük bir merakla beklemekteyiz. Tabiki dosyanın bulunduğu yerde allah göstermesin bir yangın çıkmaz bir su baskını yaşanmaz, bir hırsızlık olayı olmazsa.
Alman Yargıç Johann Müller “asıl suçlular Türkiye’dedir” ibaresini karara yazdırdı ve Akman için Almanya’ya gelirse birşeyler olacağını bilmeli diye bir açıklama yaptı.
Başbakan yine mitinglerden birinde Deniz Feneri davasıyla ilgili kendisine yöneltilen suçlamaları cevaplıyor. “Benimle ne alakası var?” meydana toplanmış halk yine deli gibi başlıyor şakşaklamaya.
“Türkiye seninle gurur duyuyor”
Yahu ne gurur duyup duruyorsunuz. Adamların yemediği halt kalmadı, hepimiz hapı yuttuk. Kimse farkında değil. Midem bulanıyor. Yarın ki mitingde yine şakşakçılar en önde “Aslansın, kaplansın en büyük sensin Erdoğan, seninle gurur duyuyoruz”
Nah duyuyoruz. Hay ben böyle ………… içine edeyim!!!!!!
Krizdeyim K-R-İ-Z-D-E-E-E-E-E-E
Continue >>>

Bir Gece Ansızın


Recep evinde koltuğuna gömülmüş yarı uyuklar vaziyette TV kanallarında zapping yapıyordu. Gece saat epey geç olmuştu. Çalan kapının zil sesiyle irkildi. “Hayırdır bu saatte kim olaki” diye söylenerek kapıya yöneldi.

-Kim o?

-Benim Recep ağbi, Zahid.-Zahid!!! Allah, allah Zahid’in bu saatte işi ne ki?

Kapıyı açar, Zahid elinde koca bir bavulla karşısına dikilmiş duruyor.

-Ağbi bu saatte rahatsız ettim seni, kusura kalma.

Gir hadi Zahid gir de içeride anlat bakalım.Birlikte oturma odasına geçerler.

-Hayrola Zahid evden mi kovdular yoksa bu saatte elinde bavulla?Recep gülmektedir.

-Gülme ağbi yaa. Sana bir şey getirdim, ama nasıl başlasam nasıl anlatsam bilmiyorum ki.

-Hadi Zahid hadi, geveleme lafı ağzının içinde. Dök baklayı bakalım neymiş biz de öğrenelim.

-Senin oğlan epeydir bir gemicik almaya niyetliymiş ağbi.Recep hafifçe gülümser.

-Eeee-E’si bu ağbi, parayı toparlayamamışsın. Bilirim kimseden de ne yardım kabul edersin ne de borç istersin sen.

-İyi tanımışsın beni kardeşim.

-Şimdi söyleyeceklerime kızma sakın.

-!!!!

-Biz arkadaşlarla toplandık sana nasıl yardım edebiliriz diye düşündük. Malum hepimizin durumu ortada. Sonra bir kampanya yapmaya karar verdik.

-Ne kampanyası bu böyle Zahid?

-Ağbi bi dur anlatıyorum.

-Hadi tamam tamam.

-Kampanyayı halka duyurduk, katılım beklediğimizin de üstünde oldu. Meğer ne kadar sevenin varmış senin öyle. Halkımızdan da Allah razı olsun elinden geleni esirgemedi sorgusuz sualsiz gönlünden ne koptuysa getirdi verdi.

Recep şaşkın şaşkın Zahid’i dinlemektedir.

-Evet ağbi durum bu, toplanan paraları doldurdum bavula getirdim sana. Al kullan, kimseye tek kuruş borcun yok.

Recep duygulanmış, gözleri dolmuştur.

-Olmaz öyle şey Zahid.

-Olur ağbi, olur, darda kaldın yardım ettik, biz ne günler için varız.

Recep bavulu alır.

-Allah yardım eden herkesten razı olsun, elleri kolları dert görmesin Zahid’im.

Bu sırada Emine hanım kahveleri getirmiştir. Kahveleri bitince Zahid çok kalmaz müsaade ister kalkar.Evine dönerken içi rahat, huzur doludur. Zor durumda olan ağbisine yardım etmiştir.

Oh be üstümden ağır bir yük kalktı. Sağ salim teslim ettim diye içinden geçirerek gecenin karanlığında gözden kaybolur.
Continue >>>

Çokomel'le Çokoprens'in aşkı...


Odamın camına ilk ne zaman gelmeye başladılar bilmiyorum. Ama her gün camıma bir çift kumru gelir. Ben onlara Çokomel ve Çokoprens diyorum. Saksıya tüneyip ikisi de perdemi açmamı, onlara yem vermemi beklerler. Eğer sabah biraz geç kalsam hemen guguklamaya başlarlar, “hadi kalk bak biz geldik doyur bizi” diye. Yatağımdan kalkar kalkmaz hemen yemlerini koyarım, saksının altına koyduğum büyük altlığada su bitmişse su ilave ederim. Bir güzel yemlerini yerler sonra sularını içip çıkarlar tekrar saksıya. Hava güneşliyse eğer değmeyin keyiflerine, onlardan iyisi yok. Önce bir süre göbeklerini toprağa göme göme yatarlar. Sonra başlarlar birbirlerini gagalayarak temizlemeye. İlk önce biri diğerinin başını gagalar, boynunun altını gagalar. Diğeri o sırada öyle güzel durur ki, başını sağa sola çevirir şurayı da temizle der gibi. Seyrederken mest olurum. Nasıl bir aşk nasıl bir sevgi bu böyle diye. Onun temizlik işi bittimi sıra diğerine gelir başlar o eşini temizlemeye. Temizlik bitince yan yana saksının kenarında oturup etrafı seyrederler bir süre.
Asla tek görmedim onları, yemek saatlerini kaçırmaksızın camda beklerler. Kurulu saatleri mi var nedir bu hayvanların. Bana alıştılar sanırım eskiden camı açınca uçuşup kaçarlardı. Şimdilerde çok fazla uzağa uçma ihtiyacı hissetmiyorlar. Sanırım onlara zarar vermeyeceğimi anladılar. Bazı günler geç kalıyorlar yemeğe, hemen meraklanıyorum, camı açıp bir ıslık çaldım mı nerdeyseler çıkıp geliyorlar. Çok alıştım ben bu Çokomel’le Çokoprens’e.
Eve geliş gidiş saatlerimi bile öğrenmişler. O saatlerde mutlaka camda beklerler. Bazıları karşısındakini aşağılamak için “kuş beyinli” der, çok kızarım, bu söz benim kumrucuklarım için söylenmiş olamaz. Hafta sonları geç kalkarım. Onlarda bunu bildiklerinden midir nedir asla erkenden gelmezler gelseler de öyle beklerler, gıkları çıkmaz. Akşam hava karardıktan sonra ortalıkta göremezsiniz onları, karanlığa kalmadıklarını bildiğimden ben de yemlerini mutlaka hava kararmadan koyarım. Eğer biraz havanın kararmasına yakın koyduysam hemen aceleyle yiyip uçup giderler. Bir gece evin önündeki akasya ağacının dalına tünemiş uyurken gördüm onları. İyice birbirlerine sokulmuşlar gagaları kanatlarının altında. Ama tedirgin oldukları her hallerinden belli, etraftan gelebilecek tehlikeye karşı nasılda savunmasızlar. Canlarım benim yaaaa. Ertesi sabah daha ben uyanmadan gelmişler yine cama, kendimi çok şanslı hissediyorum. Büyükşehirde koca koca taş binaların arasında sabahları hala kuş sesiyle uyanabiliyorsam gerçekten çok şanlıyım ben. Bazen benim Çokomel’le Çokoprens’e birkaç serçe de eşlik eder. Onlarda nasiplenirler birkaç buğdaydan. Anlam veremediğim bizim çifte kumru o serçeleri çocukları gibi kollayıp ses çıkarmazken, gelen diğer kumruları deli gibi kovalarlar. Ama bazen de hiç ses çıkarmazlardı, kesin gelenler arkadaşları derdim kendi kendime. Hiç dikkat ettiniz mi bilmiyorum, kumrular hep çift dolaşırlar. Bir yerlerde okumuştum kuşlar arasında en sadık olanlarıymış. Eşleri ölünce asla başka kumruyla çiftleşmezmiş. İnsanlar bile eşleri varken başkalarıyla birlikte olurken, hayvan dediklerimiz eşi ölünce bile başkasına bakmaz, olacak şey mi bu Allah’ım. Nasıl bir sevgi.
Her sabah akşam kumrularım yemlerini yer giderdi. Kaç zaman geçti, ne kadar oldu bilmiyorum, günlerden bir gün Çokoprens tek geldi. Bir iki yemi zorla yiyip gititi, pek keyifsizdi, bir terslik olmalıydı. İşe gitmek için evden çıktım. Ağacın dibinde Çokomel’i gördüm öyle yere düşmüş yatıyordu. Çokoprens’in keyifsizliği belli oldu eşi ölmüştü. Artık tekti. Hemen bir mendille kaldırdım yerden, sonrada ağacın dibini kazıp gömdüm. İçim tuhaf olmuştu, o gün çok keyifsiz ve mutsuz bir gündü benim için. Akşam olmak bilmiyordu sanki. Eve geldim Çokoprens camdaydı hemen yem koydum bir iki gagalayıp uçtu gitti. Bir iki gün daha geldi gitti, en son yem yediği gün uzun uzun oturdu camda. Ertesi gün gelmedi, bir sonraki, bir sonraki gün de yoktu. Ben yine de aynı saatte hep yem koydum ama nafile Çokoprens gelmiyordu artık. Şimdi sabahları camıma yine bir çift kumru geliyor, onlarda ne zaman gelmeye başladılar hatırlamıyorum. Benim yeni Çokomel ve Çokoprens’im. Sanki eski kumrular bunlar aynı saksıda, aynı saatte camda bir çift kumru. Neşe içinde öpüşüp koklaşıyorlar. Bazen acaba rüya mı görüyorum diyorum, Çokomel ölmedi, Çokoprens de gitmedi mi yoksa? Gerçi ben bu filmin sonunu biliyor gibiyim. Bir sabah yine birisi tek gelecek, sonra öbürüde gelmeyecek. Sonra başka kumrular, hep başka kumrular. Ta ki bir sabah benim perdem açılmayana kadar…

Continue >>>

Hakkımda

Gezmeyi seven, hayvan sever, kedi delisi...

İzleyiciler

 

POSEIDON ♣ ♣ ♣ Mamanunes Templates ♣ ♣ ♣ Inspiração: Templates Ipietoon
Ilustração: Gatinhos - tubes by Jazzel (Site desativado)