
Ben de her akşam acaba bugün ne gaf yaptılar diye televizyonun karşısına oturup onları bekler oluyorum bu günlerde. Erdoğan sadece seçim mitinglerinde değil, başbakanlığından önce de, sonra da tüm konuşmalarında gaf yapmakla meşhurdur. Yani bunlara gaf demek nekadar doğru olur bilmiyorum, çünkü bazı söylemleri zaman zaman gaftan çok öte haddini aşan konuşmalara dönüşüyor. Sanırım Başbakan tüm gece aklından geçirdiği düşüncelerini açığa vurmamak için kendini zorluyor zorluyor ama nereye kadar ket vurabilirsiniz. Kürsüye çıkıp da konuşmaya başladı mı susturabilene aşkolsun. Çünkü dur durak bilmeden, düşünmeden konuşuyor, maşallah Kasımpaşalı olduğumuz için argo kültürümüz de yerinde başlıyor ard arda sıralamaya gaflarını.
Belki de bilerek yapıyor insanlar ne düşündüğünü bilsin istiyor. Gerçi siyasi tarihimize baktığımızda sadece Erdoğan'la sınırlı değil gaf yapanlar. Geriye dönüp şöyle bir baktığımızda neler var neler. Tansu Çiller'den tutunda, Demirel'e, Baykal'a kadar bir sürü isim aklımıza geliverir. Öyle ki adına fıkralar yazdığımız Akbulut gibi bir siyasetçiyi bile tarihe gömdük. Kimler geldi kimler geçti misali. Ama ülkemiz böylesine fütursuzca konuşan bir siyasetçi, böyle bir Başbakan görmemiştir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin bir ferdi olarak ülkenin Başbakanı konuşurken söylediklerinden utanç duyduğum çok olmuştur. Bu Başbakan beni temsil ediyor olamaz diyorum. Hepimizin kalbine ok gibi saplanmış sözlerini unutmak mümkün değil. Çünkü bazı söyledikleri artık haddini aşan, insanları kıran, inciten, üzen konuşmalara dönüşüveriyor. Ne yazık ki bir Başbakan'da olması gereken nezaket, incelik Recep Tayyip Erdoğan'da bulunmuyor. Bir Başbakan hangi siyasi görüşten gelmiş olursa olsun, ideolojisi ne olursa olsun, üslubuna dikkat etmek zorundadır. Ben siyasetçiyim ben Başbakan'ım tüm güç bende dercesine konuşma hakkına sahip değildir. Gerçi bu dönem siyasal İslamcıların hepsinin ortak noktası ağızlarının bozuk oluşu. Bu çıkardıkları gazetelerden de, gazetede çalışan gazeteci sıfatındakilerde de apaçık ortada. Bizim başvekilde bu gruptan geldiğine göre kendisi için normal bir durum. Ama siyasi areneda hoş karşılanmayan bir tarz.
İktidara geldiklerinden bu güne kadar geçen zaman içerisinde Erdoğan'ın sinirli bir kişilik yapısına sahip olduğunu az çok hepimiz öğrendik. İşler istediği gibi gitmeyince, damarına basılınca, aksilikler yaşanınca, ağzını bozmaktan çekinmeyen birisi. Hatta en son Sinop yapılacak olan açılışta yetkilinin açılışı yapamayacağız demesi üzerin "şimdi bana küfür ettireceksiniz" dediğini hepimiz duyduk. Etseydiniz, ne acıdır ki insanlar bu tür hoş olmayan sözleri bir Başbaka'nın ağzından duymaya alıştı. Ben kendi adıma o küfür ettireceksiniz lafını duyunca "yuh daha neler" demedim desem yalan olur.
Başbakan bulunduğu yeri, konumu unutup kabul edilemeyecek davranışlar içine giriyor. Ben bunları dinlerken utanıyorum, acaba kendisi akşam haberleri izlerken utanç duyuyor mudur? Sanmıyorum. Şehitlerimize kelle diyen, terörist başına Sayın diyen birinden utanma beklemek yanlış olur. Gerek çiftçilerle, gerekse şehit analarıyla girdiği diyalogları hepimiz çok iyi biliyoruz. Şehit olan askerlerin ardından "askerlik yan gelip yatma yeri değildir" diyebilen, İzmir'i ilk yapılacak seçimlerde AKP'li yapacağını belirtmek için "gavur İzmir" diyebilen, Antalya'da CHP zihniyetinin çakılı bir kazığı dikili bir ağacı yok derken aslında Baykal'a değilde Atatürk'e dil uzatacak kadar üslupsuzca bir tavır sergileyen, seçim isteyen rektörlere "haddinizi bilin edepsizler" diyebilen, 10 Kasım'da düzenlenen törenlerde yapılan saygı duruşlarına "sap gibi duracaksınız da ne olacak" diyebilen, elhamdülillah şeriatçıyız, tekkeye değil dergaha gittim, Cumhurbaşkanının İmam Hatipli olacağı günler yakındır diyebilen bir Başbakan olur mu?
Başbakan olmadan önce söyledikleride öyle yenilir yutulur cinsten değil.
Şimdi yorumsuz olarak bir iki örnekle söylediklerini şöyle bir sıralayayayım bakalım sonuç ne çıkacak.
Yabancılara toprak satışının arttığı dönemde; "Türkiye'yi pazarlıyorum, herşeyi satarım, parayı veren düdüğü çalar. Aldıkları toprakları yanlarında götürmüyorlar ya!" Erzurum'da çiftçilerle diyaloğu:"Yahu bu millet yatıp kalkıp sizemi çalışacak" Seçim meydanında bir vatandaşa:"Dur dinle be! dur dinle! 9 ay 10 gün be!" Mersinde başka bir vatandaşa:"Ulan terbiyesizlik yapma, artistlik yapma ulan! hadi ananıda al git burdan!" Bir toplantı da işsiz oğluna iş isteyen babaya:"Senin oğlunda işsiz kalsın" ayy duramıycam, seninkiler gemicikleri, pırlantacıkları götürürken kimse demiyor sana seninkiler işsiz kalsın diye. Rauf Denktaş'a:"Neyseki yaşına başına saygı duyuyorum, ağzı olan konuşuyor". Mecliste muhalefet milletvekiline:"Sallama elini, kolunu sallamaaaa.... her yerin oynuyor", "Suriye'yi Lübnan'dan çıkardıkları gibi, bizi de Kıbrıstan çıkartırlar. Birileri bize çıkın der, bizde kuzu kuzu çıkarız". Bir süre önce "tarih bilseler, konuşmaya yüzleri olmaz" diyen bir Başbakan'ın kalkıpta Kılıçdaroğlu'nu diyojene benzetmesi ama hangi diyojen olduğunu kimsenin anlamamış olması, kendisinin tarih bilgisinin nekadar yüce olduğunu gösterdi.
Yüzyıllardır hepimizin "ufak at civcivler yesin"i, "ince at kargalar yesin" yapışı, Faruk Nafiz Çamlıbel'in şiirini Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın diye okuması, en son olarak "eşek ölür kalır eseri" esküzmiii, pardon "eşek ölür kalır semeri , insan ölür kalır eseri"... Yukarıda sadece birazını sıraladığım söylemlerinin gafmı olduğuna siz karar verin.
Bunlar bir Başbakan'a yakışan sözler mi sizce. Acaba Başbakan burada halka bakın bende sizden biriyim mi demeye çalışıyor. Ama unutuyor ki Türk halkı kalkıpta bir topluluk önünde kendisinin sarfettiği sözleri söylemez. Hani başta demiştim ya kimler geldi, kimler geçti diye biraz da bunların yaptığı gaflar bir göz atalım. Göz atalım ki aradaki fark apaçık çıksın ortaya. Mesela Tansu Çiller. Ne kadındı, hepimizi kırdı geçirdi gülmekten yaptığı gaflarla.
Zabıtayı selamlarken "merhaba asker" demesini, Haydar Aliyev'e "Haydar Ali Bey" demesini, Samsunu il yapmasını, Trabzon'u Akdenizin incisi yapacak olmasını, allahı bizlere emanet etmesini, çekiç güç yerine çekici güç, kıratı hatırlayamayıp ak at, beyaz at demesini hangimiz unuttuk. Ama benim unutamadığım bir gafı var ki hala çok gülerim. Mecliste Mesut Yılmaz'a "Mesut Yılmaz iktidarsızdır!!!" demesi unutulmaz herhalde.
Peki herkesin sevgilisi Demirel onun gaflarını hatırlayan var mı? "Millete plan değil pilav lazım", "Türkiye'de petrol vardı da, tankerlerin hortumlarına ağzımızı dayayıp bizmi içtik" bunlar benim bulabildiklerim. Rahmetli Adnan Menderes'in bir sözü varmış onada çok güldüm; partisinin gücünü anlatmak için "Odunu koysam milletvekili olur" demiş. Baykal'ın yaptığı gafta gaf hani. Sivas'ta Aşık Veysel'i anma gecesinde yaptığı konuşmada:"Aşık Veysel, Çorumdan çıktı geldi" demesi sanırım tüm Sivas'lıları hem üzmüş hem de güldürmüştür.
Türkiye'de görev yapmış tüm siyasetçilerin zaman zaman dil sürçmeleri olmuştur. Ama Erdoğan gibisi gelmemiştir bu ülkeye. Başbakan sağa sola laf yetiştirmeye çalışmaktan, kürsüden yaptığı konuşmalar esnasında halkla diyaloga girmekten vazgeçse iyi olur, seçimlere az bir süre kaldı. Ülkede işsizlik, yolsuzluk almış başını gidiyor. Krizden herkes nasibini aldı. Acaba tekrar belediye seçimlerini alırlarsa, ülkenin içinde bulunduğu bu vahim durum için bir çözüm planları var mı? Yoksa nasıl geldiyse öyle gider mi diyecekler.
Şimdi tüm bunların gafmı yoksa bilinçli mi söylendiğine siz karar verin.
0 yorum:
Yorum Gönder