Ankara'da Bir Gün


Bugün haftanın son günü yarın haftasonu tatili Ankara'da olanlarınız için nacizane bir tavsiye niteliğinde, daha önce gittiğim bir iki yeri anlatmaya çalışacağım.
Bugünkü gezimiz Ankara kalesine doğru olacak. Gerçi gidebileceğiniz alanlar çok sınırlı başkentimizde. Erkek arkadaşımdan dolayı sık sık Ankara ziyaretlerim olur. Bu kenti çok sevmesem de alıştım sayılır, İstanbul’a göre daha düzenli ve küçük. Ulaşım imkanı sizi çok yormuyor. Hele bir de özel aracınız varsa gidebileceğiniz yere daha rahat ulaşabilirsiniz.
Çok kalabalık bir öğrenci nüfusunun bulunduğu şehirde, cafeler her yeri sarmış durumda. Bunlar da yaya kaldırımlarını işgal etmiş, sigara dumanı içinde, önünden geçerken bile kulaklarınızı sağar edebilecek kadar yüksek sesle müzik çalıyorlar, insanın içeri girip bir bardak çay içesi gelmiyor. Yapacak çok fazla işleri olmadığından mıdır yoksa yeni neslin bıkkınlığından mıdır nedir bilmem cafeler hep tıklım tıklım doludur. Gerçi gezebileceğiniz yerlerde kısıtlı sayıdadır zaten. Ben her seferinde ah keşke bir deniz olsa Ankara’da derim. Bir ara Melih Gökçek deniz bile getirir Ankara’ya diye düşünmüyor da değildim hani. Özellikle Dikmen Caddesinin sonuna doğru ufka baktığınızda hep orda deniz görmeyi hayal etmişimdir.
Dedim ya Ankara’ya çok sık seyahat ederim ve her gidişimde sıkıntı yaşarım bu konuda. Off nereye gidicez, yine cafelere mi tıkılıp kalıcaz diye kara kara düşünürüm. Çoğunlukla da gitmeden önce internette kısa bir araştırma yapıp öyle karar vermeye çalışırım. Erkek arkadaşım on yıldır burada ikamet ediyor ama ne hikmetse ben gezdiriyorum onu.
Bu defa Ankara’nın eski bir hanı dikkatimi çekti. Daha önce kalesine çıkmıştım ama oradaki hanları dolaşmamıştım.
Evet ne diyordum. Pirinç Han kaç zamandır aklımdaydı. Ancak bir türlü fırsatını bulup denk düşürüp gidememiştim. Ama bu kez kararlıydım gitmeye.
Soğuk bir Ankara gününde erkek arkadaşımla koyulduk yollara. İstikamet kale. Çatılarda hafiften kar var, hava buz gibi.
İlk durak Çengel Han. Şimdilerde Rahmi Koç Müzesi olarak hizmet veriyor.
1522-1523 yıllarında Mihrimah Sultan’ın eşi Damat Rüstem Paşa tarafından inşa ettirilmiş çok eski bir han. Kalenin hemen altında Atpazarı Meydanında. Bir rivayete göre adını o zamanlarda Atpazarı Meydanında yakalanan katillerin, suçluların Çengel Han’ın avlusundaki çengellere asılmasından aldığı söylenir. Müzenin içinde aynı zamanda Vehbi Koç’un ilk dükkanı bulunmakta. Koç'un ilk dükkanının olduğu hanı Koç Vakfı restore edip müze haline getirince Vehbi Koç'un ilk dükkanını da orjinal haline yakın şekilde dizayn edilip ziyarete açıldı. Müze turumuzu bitirip çıkıyoruz.
Sonraki durak Pirinç Han. Ankara’nın tek ahşap hanı olduğunu söylerler. 1739’da yapıldığı tahmin ediliyor. Önceleri çeşitli amaçlarla kullanılmış, bir ara karakol olduğu rivayeti bile mevcut. Küçücük bir kapıdan içeri adımınızı atar atmaz sizi Faruk Nafiz Çamlıbel’in şiiri karşılıyor. İçeride onlarca dükkan mevcut. Girişteki üstü açık avluda havanın soğuk olmasına rağmen masalarda oturup çay içenlerle karşılaşabiliyorsunuz. Demek ki müdavimleri çokmuş diye düşünüyorum. Yazık ben daha yeni keşfediyorum. Tahta merdivenleri ağır ağır çıkarak han’ı dolaşmaya başlıyoruz. Ancak o da ne elektrikler kesik, ne şanssızlık çoğu dükkan kapalı. Ama olsun yine de güzel. Ben çok beğendim. Antikacılar, cam eşya satanlar, resim atölyesi, gramofoncu, el yapımı ürün satanlar, yemeniciler ne ararsanız mevcut handa. Tahta merdivenlerin gıcırtısıyla hanın sessizliği birbirine karışıyor. Sanki işyerlerinin olduğu bir yer değil de eski bir konakta dolaşıyormuşsunuz hissi uyanıyor insanda. Çok sıcak, esnaf güleryüzlü. Alışık olmadığımız bir tarzı var. Karnımız yavaştan acıkmaya başlıyor. Handan çıkıp hemen karşısındaki cafeye giriyoruz. Üst kata çıkıp kendimize rahat bir koltuk seçip oturuyoruz. Karşıda uzaklarda Kocatepe ve Atakule gözüküyor. Sisler ardında kalmış, gizemli bir şehir gibi. İçerinin ısınmasında şimdilerde unutulmaya yüz tutmuş odun sobası kullanılıyor. Boruları neredeyse tüm mekanı sarmış. Hemen gözlemelerimizi ve çaylarımızı söylüyoruz. Bir iki bardak çay ve sobanın sıcaklığıyla hemen ısınıyorsunuz. Bu arada karışık gözlemesini tavsiye ederim, tadı enfes. Gün batmak üzere Ankara’da hava daha bir erken kararıyor. Daha dolaşacağımız bir sürü han var Sulu Han, Zağfiran Han, neyse onlarda diğer sefere artık. Hem belki restorasyon çalışmaları da tamamlanmış olur o zamana.
Akşam oldu, ev doğru yola çıkma vakti.
Dışarısı buz gibi soğuk, ancak güzel bir günün ardından üstüne üstelik bir de sevdiğiniz yanınızdaysa hiç üşüdüğünüzü anlamıyorsunuz içiniz sımsıcak tutuyorsunuz evin yolunu.

0 yorum:

Yorum Gönder

Hakkımda

Gezmeyi seven, hayvan sever, kedi delisi...

İzleyiciler

 

POSEIDON ♣ ♣ ♣ Mamanunes Templates ♣ ♣ ♣ Inspiração: Templates Ipietoon
Ilustração: Gatinhos - tubes by Jazzel (Site desativado)